Kapadokya geziniz için Cuma öğleden sonra iş yerinizde izin almanız pek güzel olur. Öğleyin Ankara'dan çıkarsınız. Vurursunuz arabanızı Nevşehir'e doğru. Samsun yolunda önce Kırıkkale, sonra Kırşehir. İkibuçuk üç saat içinde rahat bir seyir ile Hacıbektaş'tasınız. Sakın ha atlamayın Hacıbektaşı. Dini Turizm diye geçmeyin. Anadolu'nun dini çeşitliğinin bize sunduğu bir zenginlik var Hacıbektaş'ta. Türbe ve Medrese bize bektaşilik kültürünün izlerini sunuyor. İlkokuldan tarih kitaplarında yazar. Cunhuriyet ile birlikte tekke ve zaviyeler kapatıldı. İlk kez orada "tekke" kelimesinin anlamını hissettim.
Bir kaç saat Hacıbektaşta oyalandıktan sonra yolunuza devam edersiniz. Nevşehir'e yaklaşırken, yanlış anımsamıyorsam Gülşehir yakınlarından başlar peribacaları. Bir garip hissedersiniz kendinizi. En azından ben her seferinde öyle hissediyorum. Büyü. Daşdan büyü olur mu? Olur. Nevşehir'e girmeden Göreme'ye dönün. Göreme'ye varmadan Uçhisar'ın kıyısından geçeceksiniz. Uçhisar'da artık kapadokyadasınız. Durmayın devam edin yolunuza nasılsa daha çok göreceksiniz bu daşlardan. Göreme'ye yaklaştıkça yol iyice bir güzelleşiyor. 360 derece panaroma oluyorsunuz.
Göreme'de önce kalabilceğiniz bir Hostel önereyim. Hosteli evet, doğru duydunuz. Kapadokya Backpacker'ların favori mekanıdır. Özellikle Avusturalya'lı bir sürü genç insan göreceksiniz, çantalarını sırlarına almış gelmiş buralara. Galiba 3-5 tane hostel var Göreme'de. Bir tanesi de Flintstones Cave Pension. 10 dolar civarında kahvaltı dahil kalabileceğiniz bu pansiyonlar pek keyiflidir. Özellikle konfor, rahatlık (oda içinde tuvalet, banyo, dolap, televizyon vs.) gibi derdiniz yoksa bu pansiyonları tavsiye ederim.
Odanız yerleştikten sonra gidip güzel bir testi kebabı yiyin, zaten yemek vakti de gelmiştir artık. Yanında da kolay içimli kapadokya şaraplarından. Deymeyin keyfinize. Yemek sonrası, geniş bahçeleri, armut koltukları ile bi sürü kafeden bir tanedine girip, çay, kahve, tavla ve nargile keyfini saat gece 11 kadar uzatabilirsiniz. Saat 11'den sonra Göreme'nin renkli gece hayatı başlar. :) Flintstones diye güzel bir bar vardır Göremede. Solda resmindeki gibi bir bacanın içinde. Fena müzik çalmazlar. 11'den sonra kalabalık ve keyifli oluyor. Sabaha kadar gönlünüzce içip, eğlenebilirsiniz. Fiyatlar en son gittiğimde fiyatlar Sakarya'dan daha ucuzdu.
Cumartesi günüzü daş gezmeye ayırabilirsiniz, güzel bir kahvaltıdan sonra ( ki bu öğleyi bulur) sırası ile etraftaki açıkhava müzelerini gezebilirsiniz. Zelve, Göreme Açık Hava Müzesi ve Paşabağı benim en çok sevdiğim gezi alanları. Bu alanlar geniş. Açıkhavada günün anlında çok zaman geçireceksiniz. Hazırlıklı olun. Şapkasız ve susuz çıkmayın. Bu alanlar birbirlerine en çok 10km uzakta yerler. Keyfinize göre bu listeye Uçhisar ve Ortahisar'ı da ekleyebilirsiniz.
Akşam üstü her nerde olursanız olun Avanos'a geçin derim ben. Avanos'un içinde Kızılırmak kenarında bir kebapçı var. 2 tane de duba atmış suyun üstüne. Dubalarda yer bulursanız ne ala bulmazsanın Kızılırmağın keyfini çıkararak yemek yiyebilirsiniz. Yemekten sonra da toprak kap yapan atölyeleri gezmenizi öneririm. Çok güzel işler yapıyor bu ustalar. Çok para harcamamaya özen gösterin. İnsan kendini tutamayabiliyor. İki toprak kap ta kendiniz yapın. Çok keyifli, tavsiye olunur.
Akşam yine Göreme'de kalıp, yemek, nargile ve gece sefanız tekrarlayabilirsiniz ki genelde ben öyle yapıyorum. Pazar sabah kahvaltıdan sonra ver elini Ürgüp. Ürgüp'ün taş binaları ile hoş bir dokusu var. Bu doku dışında da şarabı var. Şarap için biz sürekli Mahzen Şarap Evine gidiyoruz. Usuleten bir kaç şarap tadıp, bir sürü şarap alıp çıkıyoruz. Vaktiniz varsa, Ürgüp müzesini de gezebilirsiniz.
Ürgüp'ten sonraki duraklarınız yeraltı şehirleri. Bunlar insana korkunun neleri yaptırabileceğinin yaşayan örnekleri. Ben iki tanesini gezdim şu ana kadar. Derinkuyu ve Kaymaklı. İndikçe iniyorsunuz. çömelip tünellerden geçip, ufak ıfak galerilere açılıyorsunuz. Hakikaten bunlar şehir. Öyle küçük mahraçıklar felan değil. Muhtelem bir teknolji var içerde. Yüzlece kişi içeride bu şehirleri geziyor. Yerin 85m altına kadar iniyorsunuz ve içerde sürekli temiz bir hava var. Neyse gene de klostrofobik olanlara pek tavsiye etmem. Bir yerden sonra insan gene kapalı yer baskısını hissediyor.
Yeraltı şehirlerini de gezdikten sonra Ankara'ya dönüş yoluna koyulabilirsiniz.