Pazar, Mayıs 28, 2006

Kapadokya için Haftasonu Gezi Planı

Kapadokya bir hafta sonunda nasıl gezilir? Rahmi geliyor Haziran ayı içinde Ankara'ya. Şamil'de bir Kapadokya gezisi planlıyormuş. Emrah ile ben de hemen her sene bir defa gideriz Kapadokya'ya. Şamil de bunu bildiğinden geçenlerde beraber Gebze'ye giderken soruyorudu, nereleri gezsek, kaçta çıksak, hangi sıra ile gezsek diye. Sonra Umut sen en iyisimi bunları bir blog'a yazsan diyince bu yazı ortaya çıktı.

Kapadokya geziniz için Cuma öğleden sonra iş yerinizde izin almanız pek güzel olur. Öğleyin Ankara'dan çıkarsınız. Vurursunuz arabanızı Nevşehir'e doğru. Samsun yolunda önce Kırıkkale, sonra Kırşehir. İkibuçuk üç saat içinde rahat bir seyir ile Hacıbektaş'tasınız. Sakın ha atlamayın Hacıbektaşı. Dini Turizm diye geçmeyin. Anadolu'nun dini çeşitliğinin bize sunduğu bir zenginlik var Hacıbektaş'ta. Türbe ve Medrese bize bektaşilik kültürünün izlerini sunuyor. İlkokuldan tarih kitaplarında yazar. Cunhuriyet ile birlikte tekke ve zaviyeler kapatıldı. İlk kez orada "tekke" kelimesinin anlamını hissettim.

Bir kaç saat Hacıbektaşta oyalandıktan sonra yolunuza devam edersiniz. Nevşehir'e yaklaşırken, yanlış anımsamıyorsam Gülşehir yakınlarından başlar peribacaları. Bir garip hissedersiniz kendinizi. En azından ben her seferinde öyle hissediyorum. Büyü. Daşdan büyü olur mu? Olur. Nevşehir'e girmeden Göreme'ye dönün. Göreme'ye varmadan Uçhisar'ın kıyısından geçeceksiniz. Uçhisar'da artık kapadokyadasınız. Durmayın devam edin yolunuza nasılsa daha çok göreceksiniz bu daşlardan. Göreme'ye yaklaştıkça yol iyice bir güzelleşiyor. 360 derece panaroma oluyorsunuz.

Göreme'de önce kalabilceğiniz bir Hostel önereyim. Hosteli evet, doğru duydunuz. Kapadokya Backpacker'ların favori mekanıdır. Özellikle Avusturalya'lı bir sürü genç insan göreceksiniz, çantalarını sırlarına almış gelmiş buralara. Galiba 3-5 tane hostel var Göreme'de. Bir tanesi de Flintstones Cave Pension. 10 dolar civarında kahvaltı dahil kalabileceğiniz bu pansiyonlar pek keyiflidir. Özellikle konfor, rahatlık (oda içinde tuvalet, banyo, dolap, televizyon vs.) gibi derdiniz yoksa bu pansiyonları tavsiye ederim.

Odanız yerleştikten sonra gidip güzel bir testi kebabı yiyin, zaten yemek vakti de gelmiştir artık. Yanında da kolay içimli kapadokya şaraplarından. Deymeyin keyfinize. Yemek sonrası, geniş bahçeleri, armut koltukları ile bi sürü kafeden bir tanedine girip, çay, kahve, tavla ve nargile keyfini saat gece 11 kadar uzatabilirsiniz. Saat 11'den sonra Göreme'nin renkli gece hayatı başlar. :) Flintstones diye güzel bir bar vardır Göremede. Solda resmindeki gibi bir bacanın içinde. Fena müzik çalmazlar. 11'den sonra kalabalık ve keyifli oluyor. Sabaha kadar gönlünüzce içip, eğlenebilirsiniz. Fiyatlar en son gittiğimde fiyatlar Sakarya'dan daha ucuzdu.

Cumartesi günüzü daş gezmeye ayırabilirsiniz, güzel bir kahvaltıdan sonra ( ki bu öğleyi bulur) sırası ile etraftaki açıkhava müzelerini gezebilirsiniz. Zelve, Göreme Açık Hava Müzesi ve Paşabağı benim en çok sevdiğim gezi alanları. Bu alanlar geniş. Açıkhavada günün anlında çok zaman geçireceksiniz. Hazırlıklı olun. Şapkasız ve susuz çıkmayın. Bu alanlar birbirlerine en çok 10km uzakta yerler. Keyfinize göre bu listeye Uçhisar ve Ortahisar'ı da ekleyebilirsiniz.

Akşam üstü her nerde olursanız olun Avanos'a geçin derim ben. Avanos'un içinde Kızılırmak kenarında bir kebapçı var. 2 tane de duba atmış suyun üstüne. Dubalarda yer bulursanız ne ala bulmazsanın Kızılırmağın keyfini çıkararak yemek yiyebilirsiniz. Yemekten sonra da toprak kap yapan atölyeleri gezmenizi öneririm. Çok güzel işler yapıyor bu ustalar. Çok para harcamamaya özen gösterin. İnsan kendini tutamayabiliyor. İki toprak kap ta kendiniz yapın. Çok keyifli, tavsiye olunur.

Akşam yine Göreme'de kalıp, yemek, nargile ve gece sefanız tekrarlayabilirsiniz ki genelde ben öyle yapıyorum. Pazar sabah kahvaltıdan sonra ver elini Ürgüp. Ürgüp'ün taş binaları ile hoş bir dokusu var. Bu doku dışında da şarabı var. Şarap için biz sürekli Mahzen Şarap Evine gidiyoruz. Usuleten bir kaç şarap tadıp, bir sürü şarap alıp çıkıyoruz. Vaktiniz varsa, Ürgüp müzesini de gezebilirsiniz.

Ürgüp'ten sonraki duraklarınız yeraltı şehirleri. Bunlar insana korkunun neleri yaptırabileceğinin yaşayan örnekleri. Ben iki tanesini gezdim şu ana kadar. Derinkuyu ve Kaymaklı. İndikçe iniyorsunuz. çömelip tünellerden geçip, ufak ıfak galerilere açılıyorsunuz. Hakikaten bunlar şehir. Öyle küçük mahraçıklar felan değil. Muhtelem bir teknolji var içerde. Yüzlece kişi içeride bu şehirleri geziyor. Yerin 85m altına kadar iniyorsunuz ve içerde sürekli temiz bir hava var. Neyse gene de klostrofobik olanlara pek tavsiye etmem. Bir yerden sonra insan gene kapalı yer baskısını hissediyor.

Yeraltı şehirlerini de gezdikten sonra Ankara'ya dönüş yoluna koyulabilirsiniz.

Perşembe, Mayıs 25, 2006

Emilio Santos ölmemeliydi...

İlk kez öldürdüğünde, bir değil sanki bin kişiyi öldürmüş gibi olursun. Yeni doğmuş ve annesi tarafından emzirilen o bebeği öldürmüşsündür. Babasının başını okşadığı o çocuğu da, bir genç kıza aşkını ilan eden o delikanlıyı da zavallı bir kadının kocasını da, savaş giderken ailesi tarafından uğurlanan o masumu da... Bütün bu kişileri öldürmüş olursun. İkinci kez birini öldürdüğünde alt tarafı bir tek kişiyi öldürmüşsündür. Üçüncü kez ise kimseyi öldürmüş sayılmazsın.
Amat, İhsan O. Anar
Not: İhsan O. Anar'ın Amat'ı çok güzel bir kitap olmuş, okuyalım, okutalım.

Cuma, Mayıs 19, 2006

Ateşi ve İhaneti Gördük

Bandırma Vapuru, 1919

Ateşi ve ihaneti gördük ve yanan gözlerimizle durduk bu dünyanın üzerinde.

Ateşi ve ihaneti gördük.
Dayandık,
Dayandık her yanda,
Dayandık İzmir'de, Aydın'da,
Adana'da dayandık,
Dayandık, Urfa'da, Maraş'ta, Antep'te.

Kuvvayi Milliye Destanı, N.H.Ran

Cumartesi, Mayıs 13, 2006

Bilim ile süregiden aşk meselemizin tarihçesi

Kafam çok karışık. Düşüncelerim Karl Popper'ın Bilimsel Araştırmanın Mantığı ile olası evliliğim arasında geziniyor. Büyük bir hata mı yapıyorum? Hakikaten geri kalan hayatımı Bilim ile birlikte geçirebilir miyim? Kesinlikle ona aşığım. Hep aşıktım. Ama bazen kendimi hüzünlü bir şekilde diğer kızları seyrederken buluyorum. Romanlar okuyan kızlar, gitar çalanlar ve güneş batımlarına sırf diğer gün batımları ile karşılaştırmada temel oluştursun diye ölçüp biçip bir skalaya göre not vermeyenler. Tabi bu kızlar ontoloji konusuna da önem veriyor gibi gözükmüyorlar.

Patrick Francis'in A BRIEF HISTORY OF MY ON-GOING LOVE AFFAIR WITH SCIENCE yazısının çevirisidir. Çevirirken affınıza sığınarak üç beş kelime de ben kattım.

Salı, Mayıs 09, 2006

Penceremden günbatımı...

Bozkır günbatımlarında gökyüzünü boyamaya başladıya, yaz yakındır artık :)

Pazartesi, Mayıs 08, 2006

Bas gitar almak için kolları sıvadım...

Hikaye Bilge'nin kendine Meksika Strat alması ile başladı. Bir akşam uğradı. Kahve içiyoruz. Anlatıyor işte; şöyle güzel tonlar alıyorum, şunları çalıyorum falan diye. Sonra lafı "Abi senin de bas gitar alma zamanın gelmedi mi?"'ye getirdi. Bak alırsın. İki teori, üç beş yürüyüş çalışırsın. Bu yaştan sonra bizim profesyonel müzisyen olcağımız yok. Orda burda çıkıp, onun bunun şarkılarını da çalmayız. Kendi müziği yaparız. Doğrudan onlara çalışırsın. Keyifli olur falan derken beni ikna etti. Evet evet, benim de bas gitar almam lazım demeye başladım.
Önce bir google'da gezindim. Top five beginner bass guitars (Yeni başlayanlar için en iyi 5 bas gitar) yazını okudum. Derken listedeki Ibanez GSR 200 (yukarıdaki) fiyatlarına froogle.com'dan bakarken, GABX150'ü (aşağıdaki) farkettim. Şekli Gibson'ı anımsatan bu alet pek bi sevimli geldi bana. Sorduk soruşturduk. Zuhal Müzik getiriyorumuş Ibanez'i Türkiye'ye. Aradım adamları, hakikaten var ellerinde. Ankara'da da şubeleri olduğunu öğrendim.
Bu arada, hafta sonuna daha var. İşlerim şahane yoğun, inip de bakamadım Kızılay'a geçen hafta içi. Boş durmadım tabi. Neymiş bu bas gitar olayı diye iki okumaya başladım. İlgilenenler için en kadim bilgi kaynağımız wikipediada güzel bir yazı var bas gitar hakkında. Haftasonu, Cumartesi gittim Zuhal Müzik'e. Maalesef GABX150 Ankara'da yokmuş. İlgilenen arkadaş GA serisinin öğrenci modellerinden oluştuğunu, 50-60 USD'ye daha kıyıp aktif manyetik'li GSR200'ü tercih etmemin daha isabetli olacağını falan anlattı. Derken GSR200'ü bağladı anfiye, verdi elime. Bir süre oynadım. Klavyesi çok rahat geldi, dengeliydi ve Fender Jazz Bass türevlerinde yaşadığım altında ezilme sendreomunu bunda yaşamadım. Çıktım Zuhal Müzik'ten, Kıvılcım, Evrensel, Bacınoğlu, gezdim Ankara'nın birçok müzik aleti dükkanını. Bir çok gitar baktım. Aynı fiyat aralığında ele gelir CORT ve Washbur-Oscar Simidth vardı. İlginçtir Yamaha bulamadım. Ibanez hepsine nazaran daha iyi gibi geldi. Bu arada Kıvılcım Fender dolu. Fender'in Türkiye distribütörü olmuşlar. Elim GSR200'e gidiyor gibi ama gözüm de Fender'in modern baslarında kalmadı değil. Neyse aralarında 100USD var. 200-250USD ile bu işi bağlayalım diye başlayan maceramız 400-500USD diye sonlanmaması için haddimizi bilelim diyoruz.
Bu arada Rahmi'ye danıştım. GSR200 uygundur diye bildirdi Norveç'ten. Haftasonu Melih'i (Hem kalp damar cerrahı, hem de en kral blues'cu) götüreceğim. O da he derse, hafta sonu bir bas gitarım olacak.

Salı, Mayıs 02, 2006

Bektaşilik ve Hat Sanatı

Feyzullah Çınar'ın albümlerinin kapaklarında var bu figürler. Yukardaki "Yeryüzü Şarkısı" isimli plağının kapağından. Dinleyenleri bilirler "Nefes" albümünün kapağında da bir aslan fügürü vardır. Bu figürler Hat sanatının farklı bir yorumu gibi, merak ettim, nette araştırdı fakat bir türlü bir kaynağa erişemedim.
Bu figürlere verilen bir isim var mıdır? Bunlar hakkında bilgiye hangi kaynaktan ulaşabiliriz? Sergilendikleri yerler var mıdır? (Hacıbektaş'daki dergah'ta rastladığımı anımsamıyorum) Hala yapanlar var mıdır? Bu soruların cevaplarını bilenlerin yardımlarını bekliyorum.