Avrupada olup karavancılara hayran kalmamak elde değildi. Biz de meyilliydik hani. Daha anadolu lisesi hazırlığı yeni bitirmiştim yanlış anımsamıyorsam. Bozulmuş olan karavanlarını tamir ettirmek için yoldaki ilk kasabada duran yaşlı Alman çiftin ne dediklerini anlamayan tamirci, İngilizce biliyorum diye beni çağırtmıştı. O vakit hayran kalmıştım karavan mevzusuna. Yıllar yılları kovaladı, bu yaz bize de Alman turist olma yolu gözüktü. Mevzu karmaşık. Bir yanı az da olsa aşina olduğumuz kampçılık kültürü, öte yanı karavanın kendisi. Nereden, nasıl kiralanır? Nerede kalınır? Elektriği, suyu, tuvaleti, banyosu, ocağı, hepsi ayrı bir dünya. Oğuz cesaretlendirdi beni. Oturup güzel bir rota çizdik. Braunschweig'dan çıkıp Amsterdam, Zeeland, Brugge, Paris, Lüxemburg ve Götingen üzerinden dönüş. İş yerinden yılların karavancısı arkadaşım Olaf'ın çok desteğini gördük. Rotayı belirlerken, kampinglerine karar verirken, karavan tipini seçerken hep fikrini aldım. Kimyasal tuvalet ne ola ki? Buzdolabı gazla çalışıyor derken? Gri su mu, o da nesi? Ben sordum o anlattı.
Teori bir çırpıda bitti, bir sabah Oğuz'la kendimizi Harms oto kiralamanın önünde bulduk. Meret beklediğimizden de büyüktü. Alman disiplini ile yaklaşık 2 saat bize karavancılığa giriş dersi verdiler. Şaka değil, birer birer karavan tüm özelliklerini ve nasıl kullanmamız gerektiğini anlattıktan sonra, bize her şeyi tas tamam ve çalışır bir şekilde teslim aldığımızı anlatan bir kağıt imzalatıp, karavanımızla baş başa bıraktılar. İlk 10 saniye bu 3.5 ton aleti ilk kim kullanıp eve götürecek diye birbirimize baktıktan sonra, Oğuz cengaverce bu sorumluluğu aldı. İlk yurt dışında araç kullanma deneyimi beklediğinden çok daha eğlenceli geçti. Usul usul eve yanaştık. Eşyaları yükleyip düştük yollara. Sonrası bolca deneyim oldu. İlk yarım saat sonunda 100km/s üstünde gidilemeyeceğini öğrendik. Meret hızlandıkça çok gürültü yapıyor. Ama uygun hızda gemi gibi arkadaş. O ne keyif öyle! Önü ayrı, arkası ayrı keyifli. İlk gece (ilk fotograf) bazı arkadaşlar fırtınada suya uçma endişesi ile uydular. Ama sabahlar kamp yerleri insana nasıl bir enerji veriyor. Herkesle birlikte güne başlaman ne güzel! İkinci gün hava 10 dereceye düşünce karavanın ısıtma sisteminin arızalı olduğunu keşfettik. Teslim alırken hava 30 derece olduğu için dikkat etmemiştik. Allahtan güneye inince gerek kalmadı. En güzelinden, vasatına, her çeşit kamp yeri gördük. Genel kanım internetteki görüşlerin yol gösterici olduğu yönünde. Amsterdam icin Camping het Rietveen'i, Paris için Camping le bleau Village'yi, Lüxemburg için de Camping Alzingen'i öneririm. Hepsinin yerleri de tesisleri de güzeldi. Lille'de, piyangodan kaldığımız Camping du Grant Sart'ı ise tavsiye etmem. Biz gecelemek için kaldık. Sabahında da hemen yola düştük. Oldukça bakımsız bir tesis. Toplam bir haftada 2500km yol yaptık. Enfes şehirler gezdik, harika manzaralar geçtik. Ama en keyiflisi sabahları karavanda yaptığımız kahvaltılardı. Bir sonraki karavan maceramızı iple çekiyoruz. Niyetli olanlara şiddetle tavsiye edilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder