Pazar, Aralık 28, 2008

Çocuklar için "Sol"

Bizim yaşımızdakiler için Cumhuriyet okumak pek de "moda" sayılmaz. Okuyan da yok denecek kadar azdır. O nedenle, bu gün gazetede çıkan, okumaktan çok keyif aldığım Işıl Özgentürk'ün yazısını paylaşmak istiyorum. Işıl teyzenin, yazısını buraya koyduğum için bana kızmayacağını umuyorum.
Küçük çocuk annesine sordu: “Sol ne demek?” Anne bir süre düşündükten sonra yanıtladı: “Sol, sokakta seksek oynamak demek; korkudan öleyazsan da lunaparkta zincirli sandalyeye binmek demek; gece yatağından gökyüzünü izleyip gözüne kestirdiğin bir yıldızla sır paylaşmak demek; küçük fokları gaddarca öldüren fok katillerini hiç unutmamak ve kürk giymiş bir bayanın üstüne ‘Yaşasın foklar’ diyerek kalıcı boya atmak demek; yunusların bazen bir insan olduğunu düşünmek ve onların o muhteşem özgürlüklerini kıskanmak demek; Afrika’da bir ay sonra 700 bin yaşıtın çocuğun susuzluktan öleceğini öğrenip kumbaradaki parayı koşarak acil yardım kurumlarına götürmek ve bundan böyle diş fırçalarken musluğu kapalı tutmak demek; yemeğini bitirip geri kalanını üşenmeden bir torbaya koyup en yakın havyan barınağına götürmek demek; köpeğini gezdirirken bir poşete onun bıraktıklarını almak ve çöp kutusuna atmak demek. Kesilen her ağaç, yanan her orman için ne yapıp edip mutlaka ve mutlaka ağaç dikmek demek.. kimselerin ‘Bu orada ne yapıyor’ demesine aldırmadan insanların kumsalda bıraktığı çöpleri toplamak demek; çok meraklı olmak demek; şu yaşadığımız dünyada kaç dil konuşuluyor, farklı kaç renk insan var, neden Çinliler sütle yapılmış yiyecekleri yiyemezler.. güney ve kuzey kutbuna kaç kişi gitmiştir? Onların bu yolculuklarda başına neler gelmiştir? Şu bizim oturduğumuz kentin kaç kapısı var, şu bizim oturduğumuz kentte kaç müze var? Yazıyı ilk bulan kavim Sümerler’in kaç tanrısı varmış, Hititler’in kaç tanrısı, Hint mitolojisiyle, Yunan mitolojisindeki tanrılar birbirine ne kadar benzer? Güçlülerin tanrısı Apollon’un da, Hint tanrılarından en sevilen insan başlı fil tanrı Gadeş’in de yardımcıları neden faredir? Bir karınca bir kilometreyi ne kadar zamanda alır, sesten hızlı giden uçakların hızı saatte kaç kilometredir? Neden erik ağaçları erken açar? Dünyada kaç çeşit kurbağa vardır, insanın en yakın akrabası gerçekten su sineği midir? Freud neden herkesin bildiği bir bilim adamıdır? Karpuz neden soğuk suya bırakılır, dünyada parfüm yapılan kaç çeşit çiçek vardır, çöllerde kum fırtınaları neden hâlâ insanların korktuğu bir doğa olayıdır, kırlık alanlarda neden ay ve yıldızlar daha parlaktır? Aşk nedir, bu neden başımıza gelir, kalbimiz sık sık neden kırılır, vicdan nedir, neden yalan söylerken yüzümüz kızarır...”

Küçük çocuk “Anne dur biraz” dedi, “kafam karıştı.” “Elbette karışacak” dedi annesi, “dünyanın en zor sorusunu sordun, devamı var. Sol demek, her yaptığın işin neye yarayacağını bilmek demek; okuduğun her kitabı, denizlerin tuzunu, göklerin mavisini iyi bilmek demek; bir ormanda pusula olmadan Kutupyıldızı’na bakıp yolunu bulmak demek; herkes birinin karşısında mum gibi dururken, kendin gibi durmak demek.. geceden ölesiye korkmak, ama geceyi sevmek demek; gün batımlarını sevmek demek, ormandaki tüm sesleri sevmek demektir.. kendin için dans etmek demek, ağız dolusu gülmek demek, her yenilgiden sonra şöyle bir silkinip kendi küllerinden yeniden doğmak demek...”

Küçük çocuk birden bağırdı: “Şimdi anladım” dedi, “sol demek hiç durmadan düş kurmak demek!”
Işıl Özgentürk, Cumhuriyet, 28 Aralık 2008.

Cumartesi, Aralık 06, 2008

Orda mı burda mı derken...

Gazi Osman Paşada oturmalı, yok yok Çankaya daha güzel olur. Dikmen vadisinden bir daire denk gelse çok şahane olmaz mı? Çiğdem benim favorim. Çayyoluna mı gitmeli, Ezgi'ler de oraya taşındı. Cancazım ben mahallede oturmak istiyorum. Düz bir yer olsun. Bahçeli olmaz mı? Ama ev illaki bakımlı olmalı. Bir kaç aydır, Rabişimle düşünüp konuşup duruyorduk. Bir gün oraya, birgün buraya kara veriyorduk. Havanda pek güzel su dövüyorduk. Bugün Rabişimin Sincan'daki çocuk teslimi sonrasında Bahçeli keyfi yaptık. Kahvaltı üstüne Mango Outlet. Arabaya dönerken 7nin hemen arkasında, 30. sokakta bir kiralık gözümüze çarptı. Emlakçıda hemen karşısında çıkınca, adım bir adım daha mı diyordum bir önceki yazımda, evet, çok heyecanlı bir ilk adım attık. Uzunca bir sürecin, evimizi, birlikte yaşayacağımız yaratma sürecinin ilk adımını attık. Evet, evet, eve baktık. Bir ev kesmedi sonra 1. Cadde üzerinde bir ev daha baktık. Başlıyoruz. Düğüne kadar "Koştur, Durma!". 

Pazartesi, Aralık 01, 2008

Bir adım, bir adım daha...

Bir adım, bir adım daha, sonra bir adım daha yaşıyoruz hayatı. Memlekette erkeğin hayatında hep konuşulup durulan, en çok bahsi geçen, her şeye engel denen, gidip gelsem de diye başlayan cümlelere konu olan askerliğim bitti. Çok şanslıydım. Çok güzel bir askerlik yaptım. En çok istediğim yerde, çok sağlam bir ekiple, sevdiğim işi yaparak bu süreci tamamladım. Evet rahatlamadım desem yalan olur. Hayatımdaki en büyük belirsizlik artık yok. Ama hüzün de var yanı başında. Çok sevmiştim Eskişehir'i. Eskişehir'de yaşamayı. Askerde olmanın verdiği o iş yeri sorumlulukları ve sıkıntılarından uzak, ekonomik olarak her şeyin mübah olduğu güzel zamanları özleyeceğim. Öyle, yukarıdaki Nuri Bilge fotoğrafındaki gibi bakıyorum camdan dışarıya. Bir adım, bir adım daha, hayat devam edecek. Eski projeler, yeni projeler, koşturmalar, yetişmeler, kaçırmalar, bağırış çığırış bir hayat. Yeniden merhaba. Dursak iyi aslında ama, durulmuyor...