Pazartesi, Nisan 28, 2008

Geç kalmış yazı

"Ayakların başları yönettiği yerde kıyamet kopar." buyurdu başvekil. Hali hazırda iktidara haiz olan fıkrayı demokrasi melakesi ilan eden mürekkep yalamış, amele cephesinde siyaset icra ettiğini iddia eden kesime tüm sözlerim. Daha evvel de dikkat buyurmuştum. Herkes kendine demokrat diye, nitekim, mevzu bir mayısın Taksim'de kutlanması veya amele bayramının tatil olması olunca haşa ayakların ne haddine oluyor, fakat mevzu toplumsal cinsiyet algısında ata erkilliği bir norm haline getirecek örtünme olunca "ayaklar ", ki o vakit, o kesime, iktidar fıkrasının destekçilerine "ayak" demek en büyük günah oluyor, ne elitistliğiniz kalıyor, ne de size yöneltilen "ya sev ya terket" naraları, demokrasinin asıl sahibi oluveriyor. Aman ha yanlış anlaşılmasın, etnik ve dini kimliği, kamusal alan da dahil her yerde sergilemek isteyenlerin demokrasi mücadelelerine sözüm yok. Aman yanlışsam düzeltin, ameleden taraf siyeset yapanlar, amelenin, başvekilin de dediği gibi ayak takımının, ülke yönetilirken kendi haklarının da dikkate alınması için kendilerini ifade etme özgürlüklerini savunmaları gerekmiyor mu?

Pazartesi, Nisan 07, 2008

İçinden su geçen şehirler

24 saat süren mesaiden sonra, sıcak bir duş alıp, bir kaç saat uyudum önce. Şimdi, günlerden Pazar, gün öğleyi yeni devirdi. Yağmur yağıyor, yeşil bir nehrin üstüne. Porsuk. Gazete okuyorum bir yandan, arada başımı kaldırınca, hafif buğulu camın hemen arkasında koşuşan insanları görüyorum. Çayımı yudumlarken, niye bu kenti bu kadar sevdiğimi düşünüyorum. Ali Sirmen hapiste geçirdiği kırk küsür aydan bahsediyor yazısında. Çok uzun değil mi? Sevdiğim kentte geriye kalan hepi topu sekiz ay ne kadar da uzun geliyor oysa bana. Yumurta filmini seyretmiştik geçtiğimiz hafta. Aklıma o geliyor. Tire'de, annesinin evinde, gençliğinin sokaklarında geçmişi ile hesaplaşıyordu Yusuf. Barışıyordu da denebilir. Ben her dinlediğimde Eskişehir'i, geçmişim ile selamlaşıyorum. Melih'i düşünüyorum. "Git okula, öyle seyret, dur orda, yeter" demişti burada bir sene yaşayacağımı ilk duyduğunda. Okula bir kez gittim. Okulda değil ama kentte yaşıyorum ya, o nedenle her köşeyi döndüğümde karşıma ya Ernur çıkıyor, ya Tolga selam veriyor öte yandan, Kaplan Kibele'den aldığı yeni Ezginin Günlüğü kasedini gösteriyor. Mehmet koşturuyor suboyunda, düştü düşecek. Yağmur biraz hafifledi. Olsun, Porsuk sırılsıklam. Anılarla. Saat nerdeyse iki oldu. Sevdiğim gelecekti. Nerelerde kaldı?