Pazartesi, Mart 28, 2011

Blogsuzlaşma süreci

Blog yazma işine 24 Ekim 2005 yılında başlamışım. Beş senenin üstünde yüzlerce yazı yazdım. Temelde yazdığım an yaşadıklarımı sevdiklerimle paylaşmak, sonrasında da kendi kendime kişisel tarihçemi okuyup eğlenmek için yazıyorum. Bir ay önce de artık alan adı almanın zamanıdır deyip umutungunlugu.com'u satın almıştım. Sıklığı değişse de uzun süredir, aksatmadan hem blog yazıyor, hem de okuyorum. Bu gayet otonom, gayet bağımsız, gayet dağıtık içerik yaratma işini ta başından beri çok da seviyorum. Annem, teyzem, kuzenler, arkadaşlarım yazdıklarımı okuyorlar. Bunu yanında Rahmi ile hiç tanışmadık ama yıllardır birbirimizi okuruz. Sandeletli Seyyah Bora Bilgin'i hiç tanımadım. Onu takip ettiğimi bile bilmiyordur ama o her seyahata çıktığında ben merakla bekliyorum. Bu böyle uzar gider. Benim dışımda yüzbinlerce blog sever var. Bulutsuz havalarda herkes mutlu mutlu yaşıyordu. Gök gürledi, yağmur başladı, dereler taştı, yollar çamur oldu, trafik sıkıştı, taksi bulmaz olduk, elektrikler kesildi ve Türkiye'de yaşadığımızı anımsadık. Digitürk 240 milyon dolar futbol takımlarına aktarırken 12 milyon'u teknolojiye aktarmak yerine Diyarbakır'a avukatlarını yollayıp yüzbinlerce blogsevere, futbol severler kadar değer vermediğini göstererek hepimizi süresiz, sonu belli olmayan bir sürece sokarak memleketi blogspot.com'dan mahrum etmeyi seçti. Ellerine sağlık! Bundan sonra google'dan beklenen tabi ki Türkiye'den yayınlanan her videoyu kontrol edecek bin adam istihdam etmek. Önce onlar bakacak, olur ya Digitürk kızar falan da yargıya başvurur, Digitürk kızmaz ise işgüzar bir vatandaşın kanına dokunur, zaten yargımız için internet teknolojisi mazallah "rocket science", anlayan çıkmaz, memleketin tüm interneti kapatıverir. Gönlümden geçen bıçağın kemiğe dayanması. Yok mu Facebook'u ve Gmail'i kapattırabilecek bir avukat, arkadaşlar ile aramızda para toplayıp Çemişgezek'te bir dava açalım.

İstanbul Haftasonu

Ezgi ile İbrahim'in Gebze'ye taşınmalarının senesini devirmek üzerdeydik ki hızlı bir ayarlama ile geçen hafta sonu Pegasus sağolsun Sabiha Gökçen'e uçtuk. Pegasus sağ olsun hakikaten hem ucuz (herşey dahil 49TL), hem de havacılık alanının ciddiyetine sahip (Takside cep telefonu ile konuşan yolcuyu güvenlik görevlisi gelip teslim aldı). Cuma gecesi Gebze'deki ev keyfinden sonra Cumartesi Çengelköy'de başladı. Utku ve Sultan'ın katılımı ile sayımız altı oldu. Çınaraltında bol börekli çörekli bir kahvaltıdan sonra ve elini Kadıköy. Anadolu yakası keyfi yapacağız, niyetimiz bozuk. Ordan Moda'ya yürüdük. Wafle'ın en güzelini yedikten sonra kahve keyfi yaparken Turgay ile Gaye'de aramıza katılınca tam bir kuzen buluşması oldu. Akşamına Cadde'ye ulaştık. Güzelinden bir yürüyüş sonrasında Ankara'lının bünyesini ıslak hamburger ile ıslah ettik. Gece Tabu oynayarak bitti.
Pazar sabahı ilk durağımız Pando Amca'nın mekanııydı. Sıcak süt ile sucuklu yumurta, bol bol söğüş. Tam bir Beşiktaş keyfi oldu. Pando Amca da bizi kırmadı, iki kare fotograf çektik. Sonra Taksim. İstiklal'den Kuledibi'ne, ordan da Eminönü'ne. Gözümüz gönlümüz İstanbul'a doydu. Kardeş ile kuzenle doya doya görüştük. Darısı yenisine.

Çarşamba, Mart 09, 2011

Brüksel Notları

Nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde Brüksel'e hem gecenin köründe gidip, gecenin köründe de dönüyorum. Geçen Pazar sabah 2 sularında evden çkıp düştüm yollara. Otele vardığımda saat 11'e varmıştı. Geçen gidişimizden aldığım ders sonucu gene Türk mahallesinde ama bu sefer Prestige Hotel'de yer ayırtmıştım. Otel güzelmiş. Beğendim. En güzeli NATO'ya giden otobüs 65 numara tam önünden geçiyor. Grand Platz'a yürüyerek yirmi dakika. Türkçe konuşulan bir ortam. Fiyatı makul. Uzun ve erken başlayan yolculuk sonrasında kendime geldiğimde öğleden sonra olmuştu bile. Hava çok güze lgözüküyordu. Merkeze doğru yürümeye başladım. Karnımın acıktığını farkedince yol üstündeki bir fırına uğrayıp açma aldım. Açmayı tırtıklarken meydana ulaşmıştım bile. Bir iki dükkana gireyim, etrafta dolaşan insanları seyredeyim, şurada oturup bir şey içeyim derken akşam oldu. Günü midye çorbası ve patates ile bitirdim. Pazartesi toplantı ile geçti. Akşamına kısa bir şehir turu, Yunan restoranında gyro, Häagen-Dazs'da sıcak çikolata ve wafle ile günü bitirdik. Salı sabahı checkout'a kadar çalıştım. Hesapta Ankara'ya dönünce Aviyonik Semineri'nde konuşma yapacaktım. Pehh, 40 santim kar ile karşıladı Ankara beni. Seminer, iş, güç herşey iptal. İki gün kar tatili. Hava alanına gitmeden evvel bir daha meydana inip son alışverişleri yaptık. Leonidas'dan çikolatalar, H&M'den ucuz giyim, sahaftan plak derken çantayı doldurdum. Uzun bir dönüş yolculuğunda sonra bugün sabaha karşı eve vardım.

Salı, Mart 01, 2011

The Big Bang Theory

Biraz geç kaldığımı kabul ediyorum. Dördüncü sezonuna gelmiş bir başyapıtı kaçırmışım. Zararın neresinden dönersem kardır, öyle değil mi ama? Geçenlerde Eskişehir tayfasından Servet beni ayıplayınca dün utancımdan ilk sezon ilk bölümüne bir bakayım dedim. İyi ki de bakmışım? Yok böyle güzel bir sitcom. Veya geek commedy mi desem? İzlemeyenler de bu yazım vesilesi ile bir baksınlar. Pişman olmayacaklar.