Pazar, Eylül 24, 2006

Bir makalenin daha ilk taslağı hazır...

Doktoranın sonuna yaklaşırken, bu araştırmanın ana yayını olacak makalenin ilk taslağı hazır. ASME Journal of Computing and Information Science in Engineering'e doğru adım adım. Ha bu arada pazar akşamı 5buçuk oldu. Ben izninizle biraz haftasonu yapacağım:)

Cumartesi, Eylül 23, 2006

Çavdar Ekmeği veya Alman Ekmeği

Akşamdan biliyordum ya aymazlık yaptım da gidip almadım işte. Sabah uyandığımda evde ekmek yoktu. Daha yüzümü doğru düzgün yıkamadan, yarı uyur yarı uyanık yollandım Tansaş'a. Ekmek standının önünde onu mu alsam bunu mu diye alık alık bakarken birden gözüme Delba marka Alman ekmeği ve Wasa marka Alman gevreği ilişti. Çok bir haberim yoktu bunların varlığından Almanya'ya gitmeden önce. Orda otelde bol bol tüketmiştim ikisinden de severek. Alman ekmeği dediğim çok yoğun ve lezzetli bir esmer ekmekti. Ordayken yok efendim bu ne ekmeğidir diye merak etmemiştir. Gevrek de namı diğer Alman gevreği, bir gevreğe göre oldukça lezzetliydi. Neyse efendim lafı uzatmayayım. Biraz önce aldım ikisinden de. İkisi de çavdardan yapılıyormuş. Şimdiye kadar bilip, yiyenlere, beni niye bu konuda aydınlatmadınız diye kızmak, bilmeyip, yeni tadlara açık olanlara da tavsiye etmek istiyorum. Tansaş'larda var. Deneyiniz.

Pazar, Eylül 17, 2006

Doğu Almanya mı?

Almanya'ya kadar gitmiş iken Berlin görülmeli diye düştük yollara Cumartesi. Yemekli vagonda geçen bir yolculuk sonrasında öğleye doğru vardık Berlin'e. Hiç şimdiye kadar gezi otubüslerine binmemiştim. Hatta insanları da anlayamazdım. Alın bir harita elinize gezin kardeğim şehri. Ne o öyle otobüsün üstünde şehir mi gezilir derdim. Baktık ki gezilecek çok yer var, sadece bir günümüz var, onun da yarısını yolda yemişiz, attık kendimiz bir gezi otobüsüne. Çok başarılı bir yöntemmiş bu. Gezi otubüsü gezdirdi. Biz sevdiğimiz yerleri belirledik. Sonra da inip oraları yayan gezdik. Az zamanda büyük bir şehirden en çok keyfi almak isteyenlere önerilir.
Evet, yayan gezerken ilk yaptığımız, duvara gidip, bir ayağımız Doğu Almanya, bir ayağımız Batı Almanya'da fotograf çektirmek oldu. Berlin sürekli küllerinden doğan bir şehir hissi verdi bana. Tarihi Berlin, modern Berlin, 2. dünya savaşında önce ve sonra olmak üzere, duvarın yıkılmasında sonra inşa edilen Berlin. Bir çok çehresi vardı kentin. Bir çok mimari dokuyu görüyorsunuz bölge bölge.
Herkes için öyle midir bilemem ama bana en ilgi çekici gelen yanı gene duvar oldu. Duvar ile bölünmüş bir kentteki yaşamı hayal etmeye çalıştım hep. 2. dünya savaşında iki tarafın da bombaladığı bir kentten, iki tarafta yeniden kurulan bir Berlin, birleşip yeni bir Berlin oluşturmuş.
İlk kez eski doğu bloku ülkelerinden birinde bulundum. Bu da bir başka keyfi oldu gezinin. Evet eskiden burası Doğu Almanya idi. Soğuk savaş diye bir şey vardı diyip durdum kendime.

Ich bin Hamburger!

On gün süren Hamburg seyahatinden nedir kalan diye düşünmeye başlayınca ilk aklıma gelen fotografta gördüğünüz ALEX isimli mekan olduğunu farkettim. Akşama kadar süren yorucu toplantılar sonrasında Türk ekibi olarak ALEX'de buluşuldu. Ayaklar Elbe nehrine doğru uzatılıp yemekler yenildi, biralar içildi, keyifli sohbetler edildi. İlk hafta hepimizde nasıl bir yer bu Hamburg merakı vardı. Orası senin burası benim Hamburg'un keşfine çıkıldı. St. Pauli'den, limana, tren istasyonuna, farklı yerlere takıldık. Son kararımız hepsini gördükten sonra ALEX oldu. Son 3-4 gün aynı mekanda oturunca, "Ich bin Hamburger" (Hamburg'luyum) hissetmeye başlamıştık.
Hamburg gezintileri sırasında en çok "Hafen City" (liman kenti) denen yeri beğendim. Eski zamanlarda binaların arasındaki kanallara gemiler yanaşır mal yüklerlermiş. Çok katlı binlar ve aralarındaki kanallarla şimdilerde sessizliğe terkedilmiş.