Çarşamba, Ekim 15, 2008

Dağlarca'yı kaybettik

Tahta zeminine zift dökülen, duvarlarında mevsim şeridi olan, yeşil tahtasına tebeşirle yazılan, siyah önlüklü ilkokul günlerinizi anımsayın. O sıralar siz de en az bir defa okumuşsunuzdur şairin şu şiirini; Mustafa Kemal' i gördüm düşümde/Daha, diyordu./Uğruna şehit olasım geldi hemen,/Sabaha, diyordu.
Çocukluğumuzun anılarından günümüze uzanan yaşayan tarih, koça çınar devrildi. Hem de gene şiirle; Beyaz kefenler giydirmesinler,/Sızlamasın karanlığım havada./Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,/Ki bütün azalarım hülyada.

Pazartesi, Ekim 13, 2008

Sabagöz Vadisi Yürüyüşü

Bu Pazar 2. Geleneksel Doğa Yürüşümüzü yaptık. Geçen sene Işık Dağına giden ekip bu sene de Beypazarı Sabagöz Vadisinin yolunu tuttuk. Geçen sene olduğu gibi bu sene de adam akıllı bir doğa yürüşü web sitesinin olmayışına hayıflandık. Şöyle içinde bölgeler, iller taksonomisin altında, parkurların anlatıldığı, Google Earth üstünde gösterildiği, dilenirse rotaların indirildiği. Bu rotaları yürüyenlerin fotograflarını koyabildikleri, yorularını yazabildikleri bir web sitesi olsa ne güzel olur diyip durduk. Sabagöz rotası biraz zorlu. 3.kmden sonrasın görece dik bir tırmanışta iflahınız kesiliyor. Sonra kanyonu yukarıdan seyretmeye başlıyorsunuz. Temiz ve güvenli bir rota. Biz 4 km kadar gidip geri döndük. Molalar dahil 3.5 saat kadar sürdü. Gitmeden önce Google Earth'den 11km'lik bir rota işaretlemiş ve GPS'e indirmiş olmamıza rağmen, Fatih'in bizim için hazırladığı göveç süprizi kaçırmamak için rotayı tamamlamadık.
Göveç de göveçti hani. Öyle dillere destan bir lezzetti ki, yürüyüş, doğa felan hepimiz unutuverdik bir anda. Yumulduk 10 kişilik koca gövecin üstüne. Üstüne de yorgun bünyelere ilaç niyetine bir semaver çay verdik. Ohhhh. Bu Ayaş, Beypazarı tarafına bu ay üçüncü gidişimdi. Her gittiğimde ayrı bir keyif aldım. Rabia beni alıp Ayaş'a götürdüğünden beri ayrı bir sevmeye başladım galiba Ankara'yı. Daha benim gibi mi geliyor ne?

Cumartesi, Ekim 04, 2008

Bayram tatilim

Bu yılın Ramazan bayramı etkinlikleri Balıkesir'de başladı. Bol bol geniş aile ile vakit geçirdim. Bol bol Begüm (daha bir aylık, kuzenim Gökay'ın bebeği) sevdim, amcamla ve Turgay ile araba galerilerini gezdik, benim arabamı beş defa satıp, altı defa jipten, Alfa'ya yeni arabalar için pazarlıklar yaptık. Balıkesir'in tüm cep telefoncularını dolaşıp Nokia N78 almayı başaramadık. Utku ile cep telefonuna oyun yazma projemize başladık. Derken, arife günü Eskişehir'e geri dönüp bayramın ilk günü vatani görevimi icra ettikten sonra tatilin ikinci yarısı başladı. Bilge Hollanda'dan geldi, Aslı İstanbul'dan derken 2. günün gecesi uzun sohbetler ile geçti. 3. gün bir baktım, en sevdiğimin doğduğu, büyüdüğü yere, Ayaş'a doğru sürüyorum arabamı. Büyüklerin bayramları kutlanır kutlanmaz avluda yakılmış ocağın başına üşüşüldü. Lokmalar (Ayaş'ta lokmaya "kabartlama" diyorlar bu arada) sıcak sıcak, "pek de tatlı oluyormuş, canım" diye diye mideye indirildi. Dün de cümbür cemaat Beypazarı'na gittik. Ben sabahtan çalıştım dersime. Önce Hıdırlık tepesine çıkılacak, oradan Halk Eğitim Merkezi. Yaşayan Müze, Doğa Evi illa ki ziyaret edilecek. İnözü Vadisi'nde de Dostlar tesisi varmış diye başladım kızlara anlatmaya. Fatih ile Serap da Beypazarı'ndalarmış. Onlar da katılınca bize şahane bir grup olduk. Ne, yukarıdaki fotoğrafta olduğu gibi, Rabia ile geçtik beyaz perdenin arkasına Karagöz-Hacivat oynatmadığımız kaldı, ne de İnözü'nde doğa yürüyüşü yapmadığımız. "Gene gelelim Beypazarı'na çok eğlenceli imiş buralar" deyip akşamın nasıl olduğunu anlamadan döndük Ankara'ya.