Pazar, Haziran 22, 2008

Isparta'ya ateş almaya

Hiç hesapta yokken haftasonu Isparta'ya ateş almaya gittim. ASYU (Akıllı Sistemlerde Yenilikler ve Uygulamaları) kongresine kabul edilen makalemizi Halit Hocam sunmak niyetindeydi fakat kendisinin yurt dışında katılması gereken bir toplantısı çıkınca bu görev bana kaldı. Sevinmedim desem de yalan olur zira durduk yere Isparta'ya gezmeye gitmezdim herhalde. İlk fikir ortaya çıktığında Ümit ile önce Isparta, ordan Eğridir diye devam eden tüm haftasonunu kaplayan gezi planları yaptıydık fakat bir de Cumartesi akşamı katılmam gereken bir düğün olunca, Isparta gezim ateş almaya gelmiş gibi oldu. Sabah 6 çeyrekte inip, şehir uyanmadan caddelerinde dolaşıp, fotoğraf çektim. Güzel bir börekçi bulup, şehrin uyanmasını, otobüslerin çalışmaya başlamasını, esnafın dükkanlarını açmasını izleyerek kahvaltımı yaptım. Saat 9 civarı Süleyman Demirel Üniversitesi'ne intikal edip, kendi sunumumun da içinde bulunduğu oturuma katıldım. Yok otomatik özet çıkarma, yok akıllı müşteri tanıma sistemleri, yok dikkatli arayüzler derken keyifli bir oturum izledim. Bildirimi sundum. Bundan sonra yılda en az bir kez yurtiçi kongrelere katılınmalı kararı aldım.
Şans bu ya, Kamil de hafta sonu ailesinin yanına Isparta'ya geliyormuş. Sabah kahvaltısına davet ettiler önce, yok sabah erken rahatsız etmeyeyim deyince, sağolsunlar, sunum sonrasında üniversiteden alıp beni, saat 1 buçuktaki otobüsüme kadar ağırladılar. Sav'a doğru giderken bir tarlanın yanında dut yemeye durduk. Fotoğraftan da bellidir, ne zamandır ağaçtan dut yemediğimden midir bilmem pek hevesle seyirtmişim ağaçlara doğru. Dut, erik, kiraz, vişne, hoş sohbet, kuyu kebabı derken, koltuğumun altına da bir kasa kirazla uğurladılar beni.

Çarşamba, Haziran 11, 2008

En güzel haftasonu

Bu haftasonu Eskişehir'de geçirdiğim haftasonların en güzeliydi. Masaldaki Prensin, uzak tütün ülkesinin Kralı ve Kraliçesi olan anne ve babası su şehirine şeref verdiler. Su şehrinde yaşayan bozkırın kiraz ülkesinin Kralı ve Kraliçesi olan Prensesin annesi ve babası ile tanıştılar. Aileler Allah'ın emri Peyganberin kavli ile iki ülkenin gelecekte huzurlu, mutlu ve barış içinde yeni bir ülkeye evrilmesi için karşılıklı iyi niyetlerini bildirdiler. Prens ile Prenses masalın yeni bir bölümüne doğru yelken açtılar.

Deklanşör

Geçen hafta Deklanşör ismi ile çekilen kısa filmin setinde fotografçılık yaptım. Eskişehir'de bir grup insanın çektiği filmin Yardımcı Yönetmeni Züleyha olunca, ben de ekibe set fotografçısı olarak dahil oluverdim. Dört gün süren çekimler esnasında bine yakın fotograf çektim. Filmin eğlenceli, Guy Ritchie filmlerini andıran, bol kuşturmacalı, kavgalı döğüşlü senaryosu, birbirinden ilginç oyuncu ve set ekibi sayesinde çekimler çok ama çok keyifli geçti. Dört gün süren çekimler, genelde gece ve bir kafe ve bir de bar sahnesini saymazsak sürekli açık havadaydı. Elemanlarla muhabbet çok güzeldi. Film ağır entellektüel içerikten çok uzak oldundan, ekip de yapılan işte "ben sanatçıyım uleyn" kasıntısından çok uzaktı. Çocuklar film çekiyor olmaktan çok eğleniyorlardı. Sete serhoş gelenler, sette içilen biralar, sürekli bir oraya bir buraya taşınan ekipmanlar, steady cam'li koşturmaca sahneleri, kareye giren bum, arkadan çekirdek çitleyerek bizi seyreden teyzeler, iyi kalpli ama huysuz görüntü yönetmenimiz, Vişnelikte geceyarısına kadar süren çekimler. Kanımca çok güzel bir iş çıktı, çok. Ben çok eğlendim. Şu sıralar kurgusu yapılan film bakalım neye benzecek.