![](http://photos1.blogger.com/blogger/5952/1044/400/UK_Blog_01.jpg)
![](http://photos1.blogger.com/blogger/5952/1044/200/UK_Blog_2.jpg)
İlk yarım günü gene parklara ayırıp, sabah 3 de başlayıp Londra saati ile 10 da biten yolculuğun yorgunluğunu Green Park'ın çimlerinde uyuyarak attım.
Sonraki iki günü ise müze gezmeye adadım. Adadım dediysem çok değil anca 4 tane müze gezebildim. National Portraits Gallery, Photographers Gallery, British Museum ve Tate Modern.
![](http://photos1.blogger.com/blogger/5952/1044/200/Resize%20of%20Picture%20131.jpg)
Fotograf'a doydum desem yalan olmaz. Hem National Portraits Gallery, hem Photographers Gallery hem de Tate Modern beni pek memnun etti. Zaman bulabilirsem, gezdiğim fotograf sergileri ile ilgili de birkaç birşey yazmak istiyorum. British Museum ise tam bir şaşkınlıktı benim için. Müzede "British" hemen hemen hiç birşey yoktu. Ortadoğu (Anadolu'da dahil tabi buna), Mısır, Yunanistan ve İtalya'dan "çalınan" veya İngilizlerin deyimi ile hibe alınan, bağışlanan tarihi eserler ile dolu kocaman bir müze. Tarih ait olduğu topraklardan koparılıp bambaşka bir ortamda sunulunca bana çok etkileyici gelmedi. O anki şaşkınlık ve sömürgeciliğe karşı olan sinirimden de böyle hissetmiş olabilirim.
Tate Modern'e gelince. İçindeki birbirinden önemli ve güzel bir sürü modern sanat yapıtı dışında binası çok ama çok etkileyici idi. Bizim Ankara Havagazı Fabrikasını yıkmamıza karşın, Londralıların şehrin içindeki bir fabrikayı dünyanın önemli bir modern sanat müzesi haline getirmeleri. Üzerinde biraz düşünmek lazım.
![](http://photos1.blogger.com/blogger/5952/1044/400/140.jpg)