Sabah 5:50 idi uyandık. Cuma gecesi Asmalı Mescit'de şahane bir yemek ile başlayan Beyoğlu keyfimizin gece yarısını çok geçe Babylon'da sona ermesi sebebi ile sabahın o saatinde damarlarımızdaki alkol oranı daha normale de dönmemişti. Alelacele çıktık evden. Metro'nun Mecidiyeköy'deki şubesine vardığımızda kuzen ile kahkahalarımızı tutamadık. Bizim de içinde olduğumuz bir grup sefil kepenkleri kapalı bir Metro Turizm şubesi önünde bekliyordu. Neyi mi? Tabi ki Godot'u.
İlginçtir Godot 50NC minübüs kılığında geldi. Vara vara vardık Metro Turizmin Alibeyköy'deki muhteşem terminaline. Terminalde aynı anda 10 otobüs gelmekte ve gitmekte. Bilet satan gencoğlan derdetme abi ben anons yapıyorum kalkan otobüsleri diyip beni sakinleştiriyor fakat nedendir bilinmez son 20 dakkadır hiç anons yapmamış durumda. Ensonunda terminalin içindeki büfeci anonscuya ses ediyor, "Hacı, geldi Bursa". Ardından Atatürk Havalimanını aratmayacak bir anons. 180 Sefer sayılı Bursa Balıkesir İzmir otobüsü peronumuzda harekete hazırdır. Biz gene bir guruh içinde kapıya yönelip, bir an önce otobüse binmek için birbirine çelmeler takan, omuzlar atan bir güruh olarak kendimizi peronlara atıyoruz. Onca insandan hiç biri 180 sayılı otobüsü bulamıyor. Sonra karşında bir adam bağırarak geliyor. Yanlış anons, yanlış anons.
Neyse ilerleyen yarım saatte biz bir şekilde otobüse atıyoruz kendimiz pek sevinçliyiz. En arka sıra olması, benim koltuğumun kırık olması umrumuzda değil. Otobüsteyiz ya, gerisi bir şekilde.
Bursa'ya kadar kah uyuya kah konuşa geliyoruz. Bu arada hostesimiz önümüzdekei genç kıza suratındaki svilceleri geçirmek için pet şişelere doldurup evine götürebileceği deniz suyunu kullanmasının çok faydalı olacağını, tamamen kurtulmanın ise 11 gün bal kullanarak mümkün olabileceğini anlatırken, biz tüm arka mahalle sakinleri kulak kesiliyoruz. Kız ise hostese rezil ettin beni, benim suratım o kadar sivilceli mi der gibi bakıyor. Biz mahalle sakinleri de o anda kızın o kadar da sivilceli olmadığını homurdanıyoruz. Derken hostes kızımız bir bomba daha patlatıyor. Ben cilt doktorluğu okuyorum. Tamam güzel ablacım diyip onu ön mahalleye doğru yollarken biz arkada artık kahkahalarımıza hakim olamıyoruz.
Bursa'da garajda "Bursa'dan sonra devam edecek yolcular otobüsün etrafından ayrılmasınlar, otobüsümüz hareket halindedir." anonsu ile mola veriliyor. Tam dışarda iki gram oksijen soluyup, buraya kadar geldik artık olmadı peder beyleri çağırırız gelir alırlar bizi Bursa'dan sohbeti yaparken, otobüsün şöför süitinden (arka kapıda merdivenlerin solundaki daire) önce iki ayak çıktı sonra da ayakkabılar fırlıyor. Yeni şöfürümüz dünyaya gözlerini açıyor. Amcanın yüzü biraz kırmızı ama biz olayı kavramaktan çok uzaktayız. Otobüsümüz yeniden, aslında hiç ara vermediği hareketine devam etmek için silkiniyor, fakat daha garaj kapısına yeni varmıştık ki, baktık bizim şöför polise üflüyor. Amcam bizden daha sağlam içtiği için bir önceki gece bünye alkolü daha atamamış herhalde. Bu arada Bursa'da arka beşliye yeni katılan köykü dayım, ayakkabılarını çıkarmış, bacak bacak üstüne atmış, meslerini burnuma sokmakta. Kendisi, meslerini her abdest aldığında ıslak elleri ile sıvazlandğı için bunda bir sakınca görmüyor. Ben zaten haşa, zibidinin tekiyim, ne haddime. Derken amcam beklemeye daha fazla dayanamıyor. "Siktirsin keraneci, madem içecek hangi zıkkımı, ne oturuyo direksiyona" diye basıyor küfrü. Biz Utku ile"Keraneci" lafına kopuyoruz, ama kahkaya atmak ne mümkün. İnsanlar bekmeketen sıkılmış ve gerilmiş durumdalar zira şöförümüz yarım saattir polis ile tartışarak alkol seviyesinin makul bir düzeye düşmesi için zamana oynuyor. Derken bizim cilt doktoru hostesimiz küt düşüyor. Bayılıyor. Amcam, güzel amcam durur mu, hemen durumu bize özetliyor. "Bu karı milleti böyledir, hırslandı ya, hırsından bayıldı galdı gız...". Zar zor yeni bir kadro ile yola çıkıyoruz Bursa garajından, mucizevi bir şekilde yarım saat sonra garajda indirilen şöför ve bayılan hostes de otobüse yeniden biniyorlar ama biz artık soru sormaktan yorulduğumuz için evimize varmak istiyoruz. Dokuz saatte sona eriyor Metro Turizm maceramız. Nice maceralar diyoruz. Bu bu arada efenim nice bayramlara...
6 yorum:
Abicim niye zavallı kızın eğitimi ile dalga geçiyorsunuz ki değil mi ama. Okuyor işte, bitirip kurtulacak bu çileden...
Mazallah bütün hostes kızlaaa böle düşüp bayılgalsa Allah itmesiin. Kim kurtarivecek gali onnarıııı? Senin gebi cengaverle ne güne duruuu? Önenüne gelen fırsatı tepi mi veedin be oğlum? Bak galiiii.
Cidden macera dolu, toruna tosuna anlatılabilecek bir yolculuk olmuş... Bu Metro turizmin doğasında var demek ki... Bize de garip şeyler olmuştu bindiğimizde! Adını alacakaranlık turizm olarak değiştirseler isabet olacak gibi...
abi vala acıdım size:) siz o fotoğrafı çekerken ben Balıkesire biraz daha yaklaşıyordum:) gece bindim ya ben otobüse.Hem bizim yazanemizin kepenkleride açıktı:) abi bide utkunun öndeki hatuna asılma metodlarından bahsetseydin ya:) neyse ama olsun.kağıttan gemi yapmayıda öğrendiniz.Artık sorun olmaz:)
Abi gördüğün, yediğin ,içtiğin senin olsun.Şu asmalımescitteki şahane yemeği nerde aldın, bizde bir bilsek, öğrensek...
hostesden bacı şoförden hacı olmaz be
Yorum Gönder