Cumartesi, Aralık 31, 2005

Mutlu seneler :)

Müze gezisi ...


Yılbaşı öncesi babam ile müze gezmesine çıktık. Önce eve en yakın olandan başladık. ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi yeni binasına gittik. Çok güzel bir müze olacak. Olacak diyorum çünkü hala hummalı bir çalışma sürmekte gibi gözüküyor. Daktilolardan, fotorgraf makinalarına, eski bilgisayarlardan agrandizörlere kadar bir çok ilginç parça sergleniyor. Yapı da cok güzel olmuş. emeği geçenlerin ellerine sağlık.
İkinci durağımız Çengelhan Rahmi Koç Müzesi oldu. Çengelhan oyuncaklar ile dolu. Özellikle oyuncak trenlerin her çeşidi var. Çeşit çeşit lokomotifler, vagonlar, istasyonlar. İnsan ayrılamıyor başlarından. Oyuncak meraklılarına tavsiye olunur.

Son durağımız da Resim Heykel Müzesi idi. Müze tadilat nedeni ile kapalı idi. Müzenin kendi kolleksiyonunu görme şansımız olmadı fakat 66. Devlet Resim ve Heykel Sergisi vardı. Sergide geniş bir resim ve heykel kolleksiyonu sergilenmekte. Hepsi birbirinden güzel çağdaş sanat örnekleri. Zamanınız olursa gezmenizi öneririm. Sergi Ocak ayının 20'sine kadar açık. Özellikle alt katta sergilenmekte olan özgün baskı örnekleri beni çok etkiledi. Ağşap, metal, sayısal baskının bir çok başarılı örneği sunulmakta. Çağdaş sanatın bu güzel yapıtlarının segilendiği bu sergiyi, Resim Heykel Müzesi diğer adı ile eski Türk Ocağı gibi cumhuriyet tarihinin önemli binalarından birinin içinde gezmekten büyük bir keyif aldım.

Bu gezide Ankara'dan ve Ankara'da yaşamaktan gene büyük mutluluk duydum.

Perşembe, Aralık 29, 2005

Mantık dışı bir yaratık!


Alper Fidaner Tenedos'ta bir aydır her perşembe fantastik Türk filmleri gösteriyor. Bu hafta Turist Ömer Uzay Yolunda'yı gösterecekti. Hazır da işim yokken (gelişme raporu bitti ya sanırsın doktorayı bitirdim, öyle bir havalardayım ki sormayın), gittim seyrettim. Şahane. Gene yarıla yarıla güldük. Adamlar öncelikli olarak kompiter mevzunu çözmüşler. Gemideki kompiter, gezegendeki kompiter aynı mimariye sahip. Özellikle ayar kollarının uçlarına dikkat ederseniz, teknolojinin tabi ki o zaman ulaştığı son nokta olan bidon kapağı malzemesinden yararlanılmış. Ayrıca o zamanla daha monütör icad olmadığı için literatürde Electronic Data Display (EDD) diyi biline teknolojinin de orijini aydıger kağıdın arkasından yakılan ampülmüş. Bir de tabi ışın tabancaları ve ışınlanma sahneleri var. Kompiterler o zaman sadece sorulan sorulara cevap verebilmekteler. Öyle kompiter kullanrak animasyon, filme müdahale yapılamadığı için, kurguda yönetmen abim bir fiil filmi kazıtmak vasıtası ile bu efekleri oluşturmuş. Ben film başladığında etrafımdakilere takılıyordum, bu otomatik açılan kapıları arkadan adamlar açıyordur diye, fakat o kadar ile kalsa iyi, kapı açılma sesi olan fııııışşşşşşşttttt sesini de insan çıkarıyormuş.

Hepsini çok seviyoruz, tüm fantastik Türk filmlerini. Canaravarlarını, kompiterlerini, robotlarinı, profesörlerini, şeytanlarını, varmpirlerini hepsini ayrı ayrı :)


Sparkettin olum şurdan iki çay söle bize hadi koçum benim..


Çarşamba, Aralık 28, 2005

Bir sömesterin daha sonuna geldik :)

Evet, bir sömesterin daha sonuna geldik. Yukarıda da görüldüğü gibi gelişme raporum hazır. Gene hummalı bir son 2 ay geçirdim. Her tez izleme dönemi gibi bunda da hafif hafif başlayan çalışmalar uykusuz geceler ile sonlandı.
Zannımca güzel bitti, ilerlediğimi hissediyorum tezde. Darısı gelecek dönemlere.
Sırada ne var. Rapor bastırılacak, hocalar dağıtılacak, sunum hazırlanacak ve gelişmeler tez izleme komitesine anlatılacak.
Yorgun hissediyorum kendimi. Hem de çok. Bayram tatilini iple çekiyorum.

Cumartesi, Aralık 24, 2005

Beliz'in Fotografları

Beliz'in fotograflarını nicedir takip ediyorum. Çektikçe yolluyordu. Şimdi bir bloga koymuş. Hatun pek başarılı. Tavsiye olurur.

Media Player diyor ki...



Ne zamandır aklımda, yazmak niyetindeydim. Hiç WMP'ın sizin için hazırladığı playlistleri incelediniz mi? Bir kaç tanesi benim çok ilgimi çekti. Haftasonları dinlediklerim, hafta içi dinlediklerim ve hafta içi dinlediklerim gibi. Evde çoğunlukla Media Player üzerinden müzik dinlediğimi düşünürsek, acaba bu listelerde benim çok da bilinçli olarak yapmadığım tercihleri çıkarabilir miyim? Bir nevi müzik zevkim hakkında veri madenciliği.

Bir bakalım neler dinliyormuşum.

Haftasonları

  • Audrey Hepburn - Moon River
  • Tolga Çandar - Yüce Dağ Başında Bir Koyun Meler
  • Hale Gür - Zeybek
  • Woody Allen - Everyone says i love you
  • Charles Aznavour - Ca Passe
  • Madeleine Peyroux - Dance Me to the End of Love
  • Burdur Türküleri - Feracemi Al Isterim

Hafta İçi

  • İdil Üner - Güneşim
  • Norah Jones - Sunrise
  • Tülay German - Tombalacik Halimem
  • Zuhal Olcay - Ayrılıkta Sevdaya Dahildir
  • Dave Brubeck - Take Five
  • Denizli Türküleri - Ag Elime Mor Kinalar Yaktilar
  • Brenna McCrimmon - Saniyem

Geceleri

  • İdil Üner - Güneşim
  • Norah Jones - Above Ground
  • Tülay German - Tombalacik Halimem
  • Woody Allen - Everyone says i love you
  • Tolga Çandar - Yüce Dağ Başında Bir Koyun Meler
  • Tolga Çandar-Kimseye Etmem Şikayet

Şimdi sıra daha akıllı sonuçlar elde edebileceğim soruları nasıl sorarımın cevabını bulmakta. Mesala saat bazında en çok dinlediklerim. Son bir yıl, bir ay, bir hafta top 10 listeleri. Genre bazında en çok dinlediklerim. Her hangi bir adamın en çok hangi şarkısını dinliyorum sorularını nasıl sorabilirm media player'a.

Cuma, Aralık 16, 2005

what a wonderful world :) ve gün güzel başlar ...

i see skies of blue and clouds of white
the bright blessed day the dark sacred night
and i think to myself what a wonderful world

Pazartesi, Aralık 12, 2005

Müzik Zenginliğimiz

Bu gün ODTÜ Klasik Türk Müziği Topluluğu'un Ritm Atölyesine katıldım. Nasıl bir mutlulukmuş birlikte müzik yapmak unutmuşum. 25 kişi gibi oldukça yoğun bir katılım vardı. Bendir, kudüm, darbuka, def, çember, udu her türlüsü vardı vurmalının. TRT'den bir Ritm Sanatçısı yürüttü atölyeyi. Türk müziğindeki temel ritmleri tanıttı. Hepsini çaldık. Bu arada topluluk üyelerinde birkaç kişi de ud çalarak, şarkıları söyleyerek renklendirdiler ortamı. Dört ayrı 9/8'lik çaldık. Hepsi aşinaydı kulaklarıma, hepsini ayrı ayrı çalıyordum belki ama isimleri ve kuralları ile çalmak pek mutlu etti. O an aslında çocukluğumdan beri darbukamla çaldığım bir sürü ritmin temelini öğrenmenin ne kadar güzel olacağını düşündüm. Temel çalışmalar yapmak, elini kulağını terbiye etmek, displine sokmak lazım diye düşünüyordum ki bahar döneminde bir eğitimden söz ettiler. Türk müziğinde ritm eğitimi. Bir dönem boyunca sürecek. Umuyorum zamanı uygun olur ve katılabilirim. Evet müzik zenginliğimiz. Dinlemek ayrı, yapmak ayrı mutlu ediyor insanı.

Pazar, Aralık 11, 2005

Cumhuriyet ve Hasan Cemal üstüne düşünceler

Üçüncü kuşak Cumhuriyet okuruyum. Gazete benim için bir duruş, dünyaya bakışının ötesinde bir gelenek, bir miras. Ben bir cumhuriyet çocuğu olan berber dedem gibi bakmıyorum dünyaya. Onun kadar sahip çıkmıyorum cumhuriyete. Onun algıladığı, hissettiği, desteklediği gibi bir devletçilik, milliyetçilik, halkçılık bakış açım yok. İkinci kuşak olan babam, annem, dayım, teyzem ve eniştem gibi 70li yılları yaşamdım. Güzel ve güneşli günlere olan inanca vakfedilmiş bir gençliğim olmadı. Haktan, emekten, barıştan ve dayanışmadan yana olan duruşumu cumhuriyetin gazatesi Cumhuriyet ile özdeşleştirmedim. Ama ilk gençlik günlerimden itibaren gazete benim de kimliğimin parçası oldu. Önceleri 2. ve 3. sayfadan İlhan Selçuk, Oktay Akbal ve Uğur Mumcu okumayı öğrendim. İlhan Selçuk dedemin bektaşi hikayeleri anlatan akranı gibiyidi. Hala da öyle hissederim. Duruşunu hep yaşına veririm. Oktay Akbal ise emekli öğretmen hissi uyandırırdı bende. Uğur Mumcu ise hep birşeylerin peşinde, öfkeli, hırslı, çalışkan.

Sonra Hasan Cemal olayları yaşandı. Çok algılayamadım neler olduğunu. Ama sevdiğim yazarlar gazeteden ayrıldı. Bizimkiler gazeteyi almayı bıraktılar. Sonra gene birşeyler oldu ve yazarlar geri döndü. Bu sefer de duygusal okuyucu kitlesi bir değil iki gazate almaya başladı, gazeteyi kurtarma, sahip çıkma arzusu ile. Nedense onu da çok anlamamıştım. İki gazete alınca nasıl oluyordu da kurtuluyordu gazete. Yıllar geçti, Uğur Mumcu'yu kaybettik. Sonra Kışlalı'yı. Derken ben gazatede başka başka yazarları keşfettim. Babamın silah arkadaşı diye isimlendirdiğim Aydın Engin Amca. Hep sivri dilli idi. Hep ilerici, devrimci, değişim yanlısı. Tutuculuğun karşısında. Çok etkisi olmuştur duruşumda. Sonra Hikmet Çetinkaya. Yok, yok, Fettullah Gülen üstüne yazdıkları ile değil, Pazar günleri yayımlanan yazıları ile. Bana öğrettiği şairler, şiirler ile severim kendisini. Ali Sirmen sonra. "Sevgili" diye başlayan yazıları hep bana çok içten, çok güzel gelmiştir.

Gazete, beni verdiği haberler ile değil hep köşe yazıları ile kendine bağlamıştır. Hep gazetecilik, habercilik yönünü zayıf bulmuşumdur Cumhuriyet'in. Zaman içinde Radikal'de o eksikliği tamamladı. Son dört beş senedir de gazetecinin önünde durup düşünürken buluyorum kendimi Radikal mi alsam Cumhuriyet mi diye. Bazen birini bazen diğerini bazen ikisini birlikte alıyorum artık.

Geçmiş senelerde yayımlanan tam sayfa Genç Parti ilanları çok üzdü beni. O zamanlara rastlayan bir zamanda Aydın Engin ayrıldı gazeteden. Evet aslında, samimiyetle ben de artık biraz tutucu buluyordum gazeteyi. Kemalist çizgide bir tutuculuk hissediliyor köşelerde artık. Rahatsız olduğum, kızdığım zamanlar oluyor. Zaman zaman küsüyorum gazeteme. 10-15 gün almıyorum. Ama hala Cumhuriyet'in geleneğine, gücüne ve devinebileceğine inanıyorum. Nasıl 2. Dünya Savaşı sırasında, şu günlerde hiç bir Cumhuriyet okurunun onaylayamayacağı bir çizgiden, Yaşar Kemal'li zamanlara gelinmiş ise geleneğin güzeli yaratacağından eminim.

Tam da bir çok okurun kafasının benim gibi karışık olduğuna inandığım bu günlerde Hasan Cemal'in "Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim" kitabı yayınlandı. Doğan gurubu gazetelerinde okuduğumuz alıntılar kitabın önemli kısmını gözler önüne seriyor. Kitapta anlatılanların doğru veya yanlış olmasından öte beni ilk rahatsız eden Cemal'in söyleyiş biçimi ve anlattıkları oldu.

Kimin kimin arkasından ne dediğinin yazılması çok çirkin. Yalçın Doğan'ın Oktay Akbal mı ben mi sorusunun okur için anlamı nedir? O bunun arkasından bunu demiş, bu bunun arkasından şunu anlatımı hepimizin iş yerlerinde yaşadığı gündelik durumlar değil mi? Cumhuriyet'i gazete olmaktan çıkarıp iş yeri kimliği ile değerlendirir, yazarları da birer çalışan olarak ele alırsanız, gazetede dönen dolaplar her iş yerinde dönenlerden farklı olmaz. Sadece aktörleri hepimizin tanıdığı bildiği simalar olur.

Saldırı biçimi de ilginç Cemal'in. İlhan Selçuk gazeteyi askere sattı. Ne demek ki bu? Veya dedem yaşındaki adama, senin aydınlanman faşizimdir, senin Kemalizm'in faşizimdir, senin milliyetçiliğin faşizimdir, demek ne demek. Evet yaşı ilerlemiş Kemalistler biraz tutucu oluyorlar. Özellikle cumhuriyetin kazanımları konusunda. Evet askere biz yeni nesile göre daha yakın oluyorlar. Sahip çıktıkları kazanımların çoğunun sivil insiyatif değil askeri insiyatifin ürünü olduğu gerçeğini hangimiz yadsıyabilir. Üzücü olan gazetede İlhan Selcuk, Mümtaz Soysal çizgisinin olması değil. Ki o cizgi bizim gelceğe taşıyacağımız kökümüzdür. Üzücü olan, Radikal İki'de sosyal demokrasi, ekonomi, sanat üsütüne yazan bir çok pırlantanın gazeteye kazanılmaması değil mi? Yani gazeteyi evirecek gücü görememek üzmüyor mu sizi?

Gülsiye

Kadınlar hapishanesinde Gülsiye
Bir omuzdan bir omuza saçları
Bir omuzdan bir omuza suçları
Ne sorgusu biter
Ne gözyaşları

Hikmet Çetinkaya'nın bu günkü yazısından alıntı. Arif Karakoç'dan bir şiir ...

Cumartesi Günüm - 0:36 AM (Pazar)

Ve cumartesi biter. Film seyretmedik. Şarap içtik sadece. Evet, geriye dönüp bugün yaptıklarıma baktığımda, sandığım ve sıkıldığım kadar da değilmiş zannedersem. Hiç yoktan bir araba aldık ve geceyi keyif yaparak bitirdim. :). Şimdi uyku zamanı.

Cumartesi, Aralık 10, 2005

Cumartesi Günüm - 9:44 PM

Bu kadar çalışmak yeter. Pelin'e gidip şarap içip film seyredeceğim.
Evet, kış akşamı, yazmıştım, Aralık ayı. Daha eğlenceli bir şey yok yapılabilecek. :)

Cumartesi Günüm - 7:12 PM

Emrah'a araba aldık. En sonunda değiştircem diye diye değiştirdi. Ve sonunda masamdayım. Yeniden çalışmaya başlar Umut.

Cumartesi Günüm - 4:20 PM

Ohhh, karnım doydu. Emrah geldi. Emrah'a araba almaya gidiyoruz.

Cumartesi Günüm - 3:59 PM

Çok acıktım çoook. Yemek zamanı. Çalışmaya ara verelim. :)

Cumartesi Günüm - 9:45 AM


Pek bir sıkıcı bu günler. İlla ki sürekli gezelim, eğlenelim değil ama Aralık ayları, hem kış olması ve gün ışığının kendisini bizden sakınması, hem de Tez izleme Görüşmesi hazırlıklarım nedeni ile hep çok tekdüze, az yaşanan, hiç yaşanmayan gibi geliyor bana. Bu sıkıcı Aralık'da bir Cumartesi'yi nasıl yaşayacağım görelim bakalım.



8:15 AM Uyan
Yatak keyfi, yarı uyur yarı yanıklık. Bu vumartesi nasıl geçese planları.
8:45 AM Yaktaktan çık
Yatağı düzelt, evi havalandır, ortalığı toplan sonra banyo faslı
9:15 AM Kahvaltı
Çay demle, yengen hazırla, internetin başında Radikal, Sözlük vs. okuyarak kahvaltı, sonra çay ve bir çay daha
9:45 AM Blog
Evet, evet, şimdi yaptığım şey bu.
9:53 AM Çalışmaya başlıyorum
Design and Development of a Reusable Trajectory Simulation Suite, tezim yani

Çarşamba, Aralık 07, 2005

Sarı Çiçek Sarardıyı Dağları veya Bir Malatya Türküsü


Sarı Çiçek Sarardıyı Dağları

Kırmızı Gül Bezerdiyi Bağları

İkimizin Gün Görecek Çağları

Ölenecek Bana Bir Dert Eyleme

Ben Seni Severim Sen De Seversen

Kör Olasın El Sözüne Uyarsan

Diyar-ı Gurbete Gider Kalırsan

Ölenecek Bana Bir Dert Eyleme


Dinlemek isteyenlere Figen Genç'in Nazende Sevgilim albümünü tavsiye ederim. Albüm tükenmiş ama insaların elinde kopyaları, mp3'leri var. Albüm tümüyle muhteşem ama bu türkü bambaşka güzel yorumlanmış. İnsan dinledikçe büyüsüne kapılıyor, dinledikçe daha bir çok seviyor türküyü.

Yanlış anımsamıyorsam türküyü Arif Sağ'dan da dinlemiştim fakat bir daha aradım bulamadım. Farklı yorumlarını bilenler paylaşırlarsa çok mutlu olurum.

Cuma, Aralık 02, 2005

Mutfak çekmecelerinden internete

Rahmi'nin sitesine bakarken farkettim geçen gün, içinde yemek tarifleri olan bloglar. Önce, "Ha güzel olmuş" diyip pek önemsemedim. Sonradan sonradan gezindikçe linklerde farkettim ki bunlar bir deil beş deil. İlginci, sadece türkçe olan sitelerden bahsediyorum. Aşağıda bu sitelerden biri olan Sibel'in Kahvesinden aldığım yemek tarifi bloglarının listesi var. Ne mutlu ki artık mutfak çekmecelerinde küçük bloknotlardaki yemek tarifleri artık internette.
Bengisu'nun Mutfağı Benim Küçük Mutfağım Bereketli Olsun Binnur'dan Türk Yemekleri Bir Tutam Baharat Bizim Pastane Burcukuşu Cimcime Çilek Suyu Damla'nın Günlüğü Derya'nınGüncesi Dilek'ce Diyet Yemekler Elçin'in Mutfağı Estelle & Sarah Ev Cini Ev Perisi Gelincikler Hanife Hayatın Tadı Hülya Yılmaz La Cocina de Nilay Lezzetin İzinde Marifet Teyze Mekanımız Mutfak Mor Çilek Mutfaktakiler Mutfakta Zen Obur Kedi Özgül'ün Sofrası Pastacı Paylaşılan Tatlar Peynir Gemisi Pınar's Blog Portakal Ağacı Semaver Sonsuz Nimet Tarçın'ın Mutfağı Tea Time Tuhfe'nin Sayfası Yemek Cini Yemek Günlüğüm Yemek Keyfi Yemek ve Biz Yemek Zevki Yeşim'in Mutfağı Yogurt Land Zeytin Ağacı Zeytin Dalı

iki lafın belini kırmak! veya Didem'in blogu

iki lafın belini kırmak!

Blog işine bir arkaşımız daha heveslendi. Ne mutlu. Hoş geldin blog dünyasına Didem.

Perşembe, Aralık 01, 2005

Umut'un Günlüğü

Evet, Umut'un Günlüğü'nü ana sayfam yaptım. http://umut.durakailesi.com adresinden artık blog'uma ulaşabileceksiniz.

Ağlayan Çocuk


Şamil veresiye satan - peşin satan'ı bloguna koyunca bana da çocukluk günlerimizin hüzün timsali ağlayan çocuğu koymak düştü.
Resim hakkında kısa bilgi;
ressamı bragolin olarak tanınan bruno amadio'dur. 1985'de yanan bir evden tek kurtulan şey bu tablo olur. hakkında pek yeterli bilgi bulunmayan bu tablo, "cry boy", "the crying boy" ya da "die weinenden jungen" olarak bilinir.