Pazartesi, Temmuz 30, 2007

Denizli eğlencesi

Flaş.Flaş.Flaş. Deniz evlendi. Hafta sonu Deniz ile Esin'in dünya evine girmesini kutlamak için (kısacası düğün için) Denizli'deydik. Denizli'nin en yakışıklı damadı bize Pamukkale'de Pamuksu Otel diye şahane bir butik otelde yer ayırtmış. Denizli'ye öğleyin ulaşıp akşama kadar uzun bir havuz sefası yaptık. Düğün falan da neymiş canım biz tatile geldik zaten derken akşam oldu. Her düğün gibi bu düğün de şahane idi. Deniz'e bakıp bakıp "Yürü be koçum, kim tutar seni!" dedik. Düğün üstüne havuza doymayan bünye kendini gene suya attık. Havuz başında biralar içildi, sohbetlere doyum olmadı. En büyün mevzu tabiki, dünyaya gözlerini açmasına 2.5 ay kalan Melih ve Anıl'ın kızları Deniz'di.
Derken sabah oldu. Güzel bir kahvaltı üstüne koyulduk yola. Ne ola ki bu Pamunkale diye. Ben çok küçüktüm gördüğümde, birşey de anımsamıyordum. Antikkent, müze ve tabi travertenler. Güzel, bakımlı, düzenli, kalabalık. İyi ki gezdik. Çok eğlendik. Çok. Gidilesi, görülesi biyermiş de biz atlamışız. İyice bir gezip, suya girip, 40 derece güneşi başımıza geçirdikten sonra dönüş yoluna koyulduk. Yolda Atmaca Restoranda (Denizli'nin Ankara çıkışında) bolca kuzu tandır, Sivrihisar'da da ballı gözelemeleri boğmak vesilesi ile Ankara'ya döndük.

Pazartesi, Temmuz 23, 2007

Yüzyıllardır süren cenke destan...


sıcaktı.
bulutlar doluydular.
nerdeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere.
birden-
- bire
kayalardan dökülür
gökten yağar
yerden biter gibi,
bu toprağın verdiği en son eser gibi
bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına
çıktılar.
dikişsiz ak libaslı
baş açık
yalnayak ve yalın kılıçtılar.

mübalâğa cenk olundu.

aydının türk köylüleri,
sakızlı rum gemiciler,
yahudi esnafları,
on bin mülhid yoldaşı börklüce mustafanın
düşman ormanına on bin balta gibi daldı.
bayrakları al, yeşil,
kalkanları kakma, tolgası tunç
saflar
pâre pâre edildi ama,
boşanan yağmur içinde gün inerken akşama
on binler iki bin kaldı.

hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek
için
on binler verdi sekiz binini..

yenildiler.

yenenler, yenilenlerin
dikişsiz, ak gömleğinde sildiler
kılıçlarının kanını.
ve hep beraber söylenen bir türkü gibi
hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak
edirne sarayında damızlanmış atların
eşildi nallarıyla.

tarihsel, sosyal, ekonomik şartların
zarurî neticesi bu!
deme, bilirim!
o dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim.
ama bu yürek
o, bu dilden anlamaz pek.
o, «hey gidi kambur felek,
hey gidi kahbe devran hey,»
der.
ve teker teker,
bir an içinde,
omuzlarında dilim dilim kırbaç izleri,
yüzleri kan içinde
geçer çıplak ayaklarıyla yüreğime basarak
geçer aydın ellerinden karaburun mağlûpları..
.
N.H.Ran

Pazar, Temmuz 22, 2007

Kaportacı Barış

Büyükşehirde yaşamanın bir problemi de sanayide usta bulmaktır ya. Önceleri yahu paranın ne önemi var deyip arabanızı servise götürürsünüz. Sonraları 35YTL olduğunu bildiğiniz motor yağınızı faturada size 50-60 YTLye malolduğunu görmek canınızı sıkmaya başlar. Ama sanayideki ustalara da nasıl güvenebilirsiniz ki? 2001 yılından beri arabam var. Geçen altı senede servisde olsun sanayide olsun aldatıldığıma inandığım durumlar çok geldi başıma. Bir miktar usta, bir miktar servis değiştirdim. En son bu işten kendin anlamazsan işin zor diye inandırdım kendimi. O sıralarda gene arabamın bir problemi için usta usta, servis servis gezerken, gereksiz yere egoz sistemimi değiştiren, hatta yanlış değiştiren ustalar söverken, Emel sanayide yakın bir arkadaşının arkadaşının usta olduğu söyledi. Böylece Kaportacı Barış ile tanıştık. İlk olarak Barış bizim yaşlarda. Hal böyle olunca iletişim kurmak sıkıntı olmadı. Sonra eleman çoğu problem için sanayideki tanıdıklarına yönlendiriyor ve her sorun için bir bağlantı noktası var. Gel zaman git zaman ben arabamda sıkıntı çıktıkça Barış'a alo der oldum.
Bu hafta sonu da orda idim. 6 aylı rutin sıkıntı giderme seansları. Yok yağ, yok aks rulmanı yok cam mekanizması tüm günüm sanayide geçti. Dükkanda otururken de üstü örtülü bir araç vardı. Allah biliyor ya sıkıntıdan sordum Barış'a bu ne abi diye? Aç brandayı bak hocam kendin dedi. Tertemiz, aslına çok yakın yeniden toparlanmış bir Murat 124. Çok güzel olmuş, kendin mi yaptın falan derken kaputu açtım, içerde BMW 3.25'in 6 silindrili 200 beygirlik motoru. Allahım bu ne derken farkettim bir de NOS takılmış. Olmuş size 300 beygirlik bir Hacı Murat. Barış Kaporta grurla sunar. Discovery'de seyredip, ağzımızın suyunu akıtan o reknostriksiyon işleri burada, bizim melekette de yapılıyormuş arkadaşlar. Bilginize.

Çarşamba, Temmuz 18, 2007

Yeni oyuncağım GPS

Jüriden sonra kendime bir doktora hediyesi almaya karar verdim. Ne zamandır GPS isteyip duruyordum işte bu da bahanesi oldu. Bir iki başarısız yurtdışından getirtme girişiminden sonra Gökmen sağolsun olaya el koydu ve GPSlerimiz Amerikadan geldi. İş sadece aç GPS, o yapsın herşeyi ile bitmiyormuş. Hatta sorunlar sorunları kovalıyor, haritacılık, sayısal haritacılık konularında bir "know-how" var ki oturup deneyim kazanmak gerekiyor. Neyse canım, nihayetinde oyuncak, ben de kurcalayıp öğreniyorum. Son durum şöyle. Magellan eXplorist 500 olan GPSimin USB arayüzü var. Burdan gezdiğim yerleri OziExplorer'a atıyorum. OziExplorer'dan da Google Earth formatında kaydedip uydu görüntüsü üzerine basınca toplanan veri biz fanilerin anlayacağı biçime dönüşüyor.Bugün bisiklete binerken açtım GPSimi attım çantama. Bu iki fotograf topladığım verinin Google Earth'e atılmış halleri. Yer yer 10-20 metre sapmalar var yollardan. Normaldir mi demek lazım blmiyorum. Bir kısmı GPS hatası desek bir kısmı da raster imajın kalibrasyonundan kaynaklansa. Ben de bu işlerde daha çok yeniyim. Olacak ama inanıyorum. Çözeceğim bu işi. Memlekette harita sıkıntısı var. Harita satanlar Deli Dumrul. GPSin kendisi 170 dolar, Türkiye haritasına 150 avro istediler. Bu işi paylaşmak lazım. GPS'i olup da gezenler, gezdikleri yerleri bir yere koysalar, oraya gidecekler onları ordan alsa. Google haritaları ve noktaları GPSe atılabilse. Belki bunların hepsinin bir yolu vardır da ben bilmiyorumdur. Yeni oyuncak, yeni oyuncak, en sevdiğim şey.

Pazar, Temmuz 15, 2007

İberia

Düğünlerin yorgunluğu akşama kadar geçmedi. Kendime geldiğimde ilk isteğim, normal bir Pazar akşamı yaşamaktı. Yani insanlarla sinemaya gidip, kahve içip, ordan burdan sohbet etmek falan. Velhasılı Carlos Saura'nın son filmi İberia'ya gittik. Müzikal demeye dilim varmıyor çünkü film daha çok bir gösteri gibiydi. Filmde İspanyol besteci Isaac Albeniz'in İberia adlı eserinden parçalar bir çok sanatçı tarafından yorumlanıyor. Müziğe dans ekleniyor. Ortaya enfes bir sahne sanatı ziyafeti çıkıyor. Saura'nın sahneleni filme aktarmaktaki yeteneği sorgusuz sualsiz filmi alıp götürüyor. Sevenlerine tavsiye edilir.

Hızla gelişen olaylar

10 gündür süren koşturmaca bitti. Ha şikayetçi değilim. Fotograftan zaten bellidir. Asıl konumuz düğünlerdi. Önce Emrah Torbalı'da evlendi. E İzmir'e kadar gitmişken, hafta sonuna bir gün daha ekleyip, Dikili'ye doğru uzandım. Ailecek toplandık. Dayı, teyze, kuzen derken 10 kişilik bir ekip, özlem giderdik. Dönünce biraz yok yorgunluğu oldu. 3 gün içinde Ankara- İzmir- Dikili -Ayvalık - Balıkesir -Ankara turu bünyeyi zorladı. Toparlar toparlamaz, tezin düzeltmelerine koyuldum. Jüride Hocaların önerdikleri düzeltmeleri de teze yansıttıktan sonra Cuma sabahı bana sorarsanız cilde vermek için herşey hazırdı. Yok ben gene son bir kontrol yaptırayım ciltletmeden diye Enstütü'nün yolunu tuttum. İyi ki de gitmişim, ilk verilen format düzeltmeleri yalanmış. Tüm tez baştan sona kıpkırmızı çıktım kapıdan. Akşama kadar itina ile (veya burundan solumak vasıtasıyla) tez formatı bir daha düzeltildi. Neyse Cuma akşamı saat 5 civarı baskıları aldım, 7'de de cilde verdim.
Cumartesi sabahı mesaim saat 10:30'da Emrah'ların Ankara'daki düğünleri için kuaföre gitmek ile başladı. Sonra e git ciltleri al eve getir, düğün için hazırlan ve ilk düğün. Saat 1'den 4'e kadar Polis Evi'ni inlettik. Sonra eve gelip birşeyler atıştırdık ve ikinci düğüne doğru yola koyulduk. Saat 5, bu sefer Öğretmen Evindeyiz. Şamil evleniyor. Çok güzel bir düğün oldu. Oğlumuz Çeçen, gelin Abaza. Kafkas dansları gırla gitti. Biz de keyifle seyrettik. En sonunda günün son etap'ı. Emrah'ın kaledeki kutlama yemeği. Miting yüzünden az geç de başlasak, biz bize çok güzel bir yemek oldu. Fasılda hep bir ağızdan bağıra bağıra şarkılar söyledik. Saat 12'de önce Washington restoranı kapattık. Sonra oraan Old Mariner. Saat 3'de de orayı kapattık. Ve gün bitti. Bir süre düğün eğlence yok. Ay sonunda Denizli seferine kadar güç toplamam lazım.

Cuma, Temmuz 06, 2007

Çığlığım paramparça...

kendim için büyük bir tehlikeyim artık
ilerliyorum
içimdeki yer çatlağı boyunca
Fay, Murathan MUNGAN

Pazartesi, Temmuz 02, 2007

Unutma

Toplumsal hafızanın eser miktarda bulunduğu bu topraklarda yaşar iken, gene de hatırlamak, anmak, konuşmak, hesaplaşmak lazım yeri geldikçe. Bu gün 2 Temmuz. Bundan 14 sene evel bir otelde diri diri yakılan aydınları anımsamak için yazıyorum bu yazıyı. Evet, evet, Sivas Madımak Olayından bahsediyorum. Unutmayalım.