Pazartesi, Temmuz 23, 2007

Yüzyıllardır süren cenke destan...


sıcaktı.
bulutlar doluydular.
nerdeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere.
birden-
- bire
kayalardan dökülür
gökten yağar
yerden biter gibi,
bu toprağın verdiği en son eser gibi
bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına
çıktılar.
dikişsiz ak libaslı
baş açık
yalnayak ve yalın kılıçtılar.

mübalâğa cenk olundu.

aydının türk köylüleri,
sakızlı rum gemiciler,
yahudi esnafları,
on bin mülhid yoldaşı börklüce mustafanın
düşman ormanına on bin balta gibi daldı.
bayrakları al, yeşil,
kalkanları kakma, tolgası tunç
saflar
pâre pâre edildi ama,
boşanan yağmur içinde gün inerken akşama
on binler iki bin kaldı.

hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek
için
on binler verdi sekiz binini..

yenildiler.

yenenler, yenilenlerin
dikişsiz, ak gömleğinde sildiler
kılıçlarının kanını.
ve hep beraber söylenen bir türkü gibi
hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak
edirne sarayında damızlanmış atların
eşildi nallarıyla.

tarihsel, sosyal, ekonomik şartların
zarurî neticesi bu!
deme, bilirim!
o dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim.
ama bu yürek
o, bu dilden anlamaz pek.
o, «hey gidi kambur felek,
hey gidi kahbe devran hey,»
der.
ve teker teker,
bir an içinde,
omuzlarında dilim dilim kırbaç izleri,
yüzleri kan içinde
geçer çıplak ayaklarıyla yüreğime basarak
geçer aydın ellerinden karaburun mağlûpları..
.
N.H.Ran

Hiç yorum yok: