Cumartesi, Kasım 22, 2008

Çağan Irmak'ı seviyoruz

Dün Issız Adam'ı seyrettik. Açıkçası çok hazırlık yapmamıştık filme. Rabişle hafta başından bu yana Ferzan Özpetek'in filmine gitmeyi planlarken, bir anda bu filmi kaçırdığımızı farkedince, rotayı Çağan Irmak'ın filmine çevirdik. Filmi çok beğendik. Herşey yerli yerindeydi. Oyunculuk, hikaye, planlar, müzikler, hepsi özenle seçilmiş, kurgulanmış.  Çağan Irmak bu sefer Ferzan Özpetek gibi, şehri, şehir hayatını çekmiş. Şehirli olanın köklerine yabancılaşmasını, kendine yabancılaşmasını, insana yabancılaşmasını bir aşk hikayesine yedirmiş. Seyredilesi bir film çıkmış ortaya. Tavsiye ederim.

Çarşamba, Kasım 19, 2008

Romantik mühendislik

Romantik, TDK'nın tanımı ile "davranışlarında duygu ve coşkunun aşırı ölçüde etkisi bulunan" demek ya romantik mühendisliği de duygu ve coşku ile yapılan mühendislik faaliyeti diyebiliriz. Bu önermeyi biraz daha irdelersek tanımı motivasyonu duygusal tatmin olan, coşku ile yapılan mühendislik diye de yapabiliriz. Devrim Arabaları da işte bu romantik mühendisliğin ülkemizdeki tarihini gözler önüne seren ilk yapıt olduğu için pek kıymetli olmuş. 1956 mezunu makina mühendisi bir senatör amcam var benim. Benzer hikayeleri ondan dinlemiştim ilk. Bir işi ilk defa yapmanın verdiği güçle ve hevesle çalışılan özveri dolu yıllar. Devrim arabalarından önceki ilk örnek, filmde de bahsi geçen teyyare fabrikalarıdır. Bilge ile Ankara Rüzgar Tüneli hakkında çalışma yaparken ilgilenme havacılık tarihimiz ile az da olsa bilgi sahibi şansı bulmuştum. Bugünlere devreden bir mühendislik mirasımız ne yazık ki olamamış. Bu film mühendislik tarihimiz ile ilgili ilk film ya umarım devamı da gelir. Bu filmdeki atıf, yönetmenin bu filmden sonra yoksa havacılık tarihimizle ilgili bir projesi mi var diye düşündürttü. Teyyare fabrikalarının hikayesi de film olmayı haketmiyor mu? Pek de güzel olur.

Ain't got nothing but the blues

Eskişehir'deki son günlerimin tadını çıkarıyorum. Akşam üstü saat 5 civarı karar verdik konsere gitmeye. İşten çıktım, ufak tefek işler vardı, onları hallettim önce. Köfteci Ali'ye uğrayıp yemeğimi yedim. Varuna'ya oturup kahve eşliğinde günün gazetelerini okurken Züleyha geldi. 6 buçukta sallana sallana vardık 222'ye. Saat 7'yi geçerken 2000 kişi doldurmuştu eski kiremit fabrikasını. Gözünü sevdiğim Eskişehir. Önce Watermelon Slim isimli şahane amca çıktı sahneye. Güneyli aksanı ile, Tom Waits'i andıran duruşu ile yatık gitarını konuşturdu. Work Songs ile başladı, mızıkalarıyla Chicago style işler çalarak kapattı programını. Ardından kocaman bir zenci teyze çıktı sahneye. Sharrie Williams kendi performansı ile göz doldururken, ben grubu Wise Guy'sın çok da hastası olmadım. O gitarcı oğlanın yerine, bizim Süleyman Bağcıoğlu'muzu koysak kat be kat şahhane olurdu kanısınayım. Son eleman, John Lee Hooker Jr. çıktıığnda biz zaten 3 saattir blues dinlemekteydik. Efsanin oğlu da rap yapacakmış fakat baba mesleğine devam etmek zorunda kalmış hissiyatı yaratınca bizde, 3. şarkısından sonra, bizden bu kadar deyip çıktık konserden. Bencileyin gecenin yıldızı Watermelon Slim'di. "Nerdesin be Birader" filmini seyredipte, müziklerine hasta olanlara ısrarla tavsiye edilir. Blues'un köklerinden bir ses.

Pazartesi, Kasım 03, 2008

Ezgi'mizi evlendirdik

Çarşamba sabahı erkenden düştük yola. Eskişehir'de Sebahat annemin muhteşem ıspanaklı gözlemeleri için bir kahvaltı molası verdikten sonra bir solukta vardık Balıkesir'e. Kaptan pilot bendeniz, hostesimiz sevdiceğim, gelinle damadı bulutların üstünde kız evine attık. Kız tarafı olmamızdan herhalde, herkes çok duygu dolu idi. Annem, teyzesi gelince, "anneanneniz yok ama bakın teyzeniz geldi" deyince, küçük teyzemle benim gözlerimizin yaşları salıverdi kendilerini. Düğün sabahı damadı berber salonuna bırakıp, kendime bir kanvas pantolon, bir gömlek aldım bir koşu. Hiç gelin abisi olmadım ki, ne bileyim her daim şık olmam gerektiğini. Şıkır şıkır gittim kuaföre, gelini ve sevdiğimi almaya bir de ne göreyim, yarım günlük kuaför mesaisi sonunda gelin ayrı güzel, yenge ayrı. Gene gözlerim doldu, kardeşimi gelinlikler içinde görünce. Akşam düğün salonu sevdiklerimle dolup taşmıştı. Sağımda solumda önümde arkamda belki yıllardır görmediğim, bana çok emekleri geçmiş hısmımız akrabamız, annemin babamın pek muhterem dostları ile dolu idi. Erol amcam, "Umut'um ölünce mi görüşeceğiz be!" deyince salondaki sevdiklerimi nasıl da özlediğimi hissettim. Bol bol oynadık, kına yaktık, aralarda kaçamak çay içmeye çıkıp özlediklerimizle çene çaldık. Ertesi sabah gelinimizi, Ezgi'mizi oğlan tarafının arabasına bindirirken, babam elinde bayrak ile indi evden aşağıya, çok güzel bir konuşma ile İbrahimim ile Ezgime bayrağı teslime ederken, bu sefer ben değil oradaki herkes ağlıyordu. Oğlan tarafının ardından, iki saat sonra biz de düştük yola. Kuzenlerim Turgay ve Didem, sağ olsunlar, bizi yalnız bırakmadılar. Vara vara vardık oğlan evine.Bu duygusal durum kızı verene kadarmış. Bilecik'te bir eğlendik ki, sormayın gitsin. Oğlan tarafı bizi el üstünde tuttular. Rabiacım, Rabiyenge'liğe terfi etti. O bir taraftan yengeliğin tadını çıkarırken biz Turgay ile oğlan tarafının adamları ile kaynaştık. Damadın sağdıcı, ODTÜ Endüstriyel Tasarım mezunu, 50 ineğe bakan, 1000 dönüm tarlaya pancar soğan eken, Tata marka pickupı ile gönüllerimi fetheden Süha ile hayvancılık işine girmek gerektiğinden başlayan, ordan Bauhaus'a uzanan sohbetler ettik. Düğün sabahı gelenleri karşılamak ile geçti. Gene bir yarım günlük kuaför mesaisinden sonra afete dönen kızları alarak konvoya katıldık. Da diri diri dit dit diye düdük çala çala vardık düğün salonuna. Bu kadar mı oynanır kuzum. Bir çuval kaşık geldi. Kaşığı alan ortaya atıyor kendini. Çiftetelli ile başlayan oyunlar davullu klarnetli hepimizi coşturdukça coşturdu. Bilecik Yeniköy'ün yaşını başını almış delikanlıları, "yörükler oynadı mı böyle oynar" diye, çöke çöke oynadılar. Biz kah katıldık coşkuya, kah kenardan, "vay be ne güzel oynuyorlar" diye iç geçirdik. Dillere destan güzellikte bir coşku ile kutladık dünyalar güzeli Ezgim ile, aslan damat İbrahim'in hayatlarını birleştirmelerini. Onlar erdi kemaline, biz çıkalım kerevetine.