Çarşamba, Kasım 19, 2008

Ain't got nothing but the blues

Eskişehir'deki son günlerimin tadını çıkarıyorum. Akşam üstü saat 5 civarı karar verdik konsere gitmeye. İşten çıktım, ufak tefek işler vardı, onları hallettim önce. Köfteci Ali'ye uğrayıp yemeğimi yedim. Varuna'ya oturup kahve eşliğinde günün gazetelerini okurken Züleyha geldi. 6 buçukta sallana sallana vardık 222'ye. Saat 7'yi geçerken 2000 kişi doldurmuştu eski kiremit fabrikasını. Gözünü sevdiğim Eskişehir. Önce Watermelon Slim isimli şahane amca çıktı sahneye. Güneyli aksanı ile, Tom Waits'i andıran duruşu ile yatık gitarını konuşturdu. Work Songs ile başladı, mızıkalarıyla Chicago style işler çalarak kapattı programını. Ardından kocaman bir zenci teyze çıktı sahneye. Sharrie Williams kendi performansı ile göz doldururken, ben grubu Wise Guy'sın çok da hastası olmadım. O gitarcı oğlanın yerine, bizim Süleyman Bağcıoğlu'muzu koysak kat be kat şahhane olurdu kanısınayım. Son eleman, John Lee Hooker Jr. çıktıığnda biz zaten 3 saattir blues dinlemekteydik. Efsanin oğlu da rap yapacakmış fakat baba mesleğine devam etmek zorunda kalmış hissiyatı yaratınca bizde, 3. şarkısından sonra, bizden bu kadar deyip çıktık konserden. Bencileyin gecenin yıldızı Watermelon Slim'di. "Nerdesin be Birader" filmini seyredipte, müziklerine hasta olanlara ısrarla tavsiye edilir. Blues'un köklerinden bir ses.

Hiç yorum yok: