Çarşamba, Mart 29, 2006
Pazartesi, Mart 27, 2006
Dünyada çok güzel şeyler var. . .
Ben öyle kentler tanırım ki
memesi sütyenden taşmış
genç bir kız gibi uyanırlar sabahları.
Güneşin ilk ışıklarıyla öpüştüklerinde
kırmızı bir gül gibi açarlar yeryüzünde.
Ve zaten her kent başka bir kente açılır bir köşesinden.
memesi sütyenden taşmış
genç bir kız gibi uyanırlar sabahları.
Güneşin ilk ışıklarıyla öpüştüklerinde
kırmızı bir gül gibi açarlar yeryüzünde.
Ve zaten her kent başka bir kente açılır bir köşesinden.
Özkan MERT
Varlık, Ekim 2000
Evet evet, geldi artık bahar :)
Salı, Mart 21, 2006
Weather Man - Fırtınalı Hayatlar
"Ordinary Life is pretty complex stuff" temalı, pek hoş bir izlence. Yormadan, üzmeden seyrettiriyor kendini. Replikler pek hoş. Filmde en sevdiğim replik;
Do you know that the harder thing to do and the right thing to do are usually the same thing? Nothing that has meaning is easy. "Easy" doesn't enter into grown-up life.
oldu.
Pazartesi, Mart 20, 2006
Syriana veya hepimiz üstümüze düşeni mi yapıyoruz?
Filmde şeyhler ve işçiler, müfettişler ve uluslararası ajanlar, zenginler ve yoksullar, ünlüler ve sıradan insanlar - herbiri, kendi varlıklarının dünyayı ne kadar güçlü bir şekilde etkileyeceğinden habersiz, endüstriyi besleyen büyük ve karmaşık sistem içinde kendilerine düşen rolü oynuyorlar...
Ya biz, oynadığımız her rolde, attığımız her adımda dünyayı ne kadar güçlü bir şekilde etkileyeceğimizin farkında mıyız? Veya bu farkındalığı taşıyabilecek kadar güçlü müyüz?
Bize bu soruları sorduranın Hollywood olması ne kadar komik, değil mi? Hollywood da bize bu soruları sordururken, hatta bize bu soruları sordurduğu için kendisini ödüllendirirken üstüne düşeni mi yapıyor?
Ya biz, oynadığımız her rolde, attığımız her adımda dünyayı ne kadar güçlü bir şekilde etkileyeceğimizin farkında mıyız? Veya bu farkındalığı taşıyabilecek kadar güçlü müyüz?
Bize bu soruları sorduranın Hollywood olması ne kadar komik, değil mi? Hollywood da bize bu soruları sordururken, hatta bize bu soruları sordurduğu için kendisini ödüllendirirken üstüne düşeni mi yapıyor?
Cumartesi, Mart 18, 2006
Toplantılar için Laptop'ınıza Wallpaper
Efendim, günler süren, sıkıcı, ama sıkıcı olduğu kadar da tansiyonun yüksek olduğu, sürekli sinir harbi yaşana toplantılar çağımızın en büyük problemi. Haksız mıyım? Perşembe ve Cuma günü gene iki gün bu müthiş toplantılardan birine katılmak durumunda kaldım. (Daha bitmedi toplantı Pazartesi devam edecek :( ) Perşembe farkettim ki zaman zaman vücut kimyamı kontrol etmekte güçlük çekiyorum. Kendimi birine ters ters bakarken, veya sesimi yükseltmiş derdimi anlatmaya çalışırken buluyorum. İyidir, iyidir, heyacan işte demeyin. Bu stressler bünyede kalıcı hasar bırakacak diye korkuyorum. Neyse sadete gelirsem, Perşembe akşamı oturup yukardaki Wallpaper'ı yaptım. Laptop'a koydum, arada gözüm kaydıkça laptop'a hatırltsın diye bana SAKİN olmam gerektiğini. Bu toplantının işimin bir parçası olduğunu. Rahat olmam gerektiğini. İstediklerim kabul edilmezse ölmeyeceğimi :). Bu yazı vesilesi ile de bu 1024X768 büyüklüğündeki wallpaper'ı siber topluma armağan ediyorum.
Pazartesi, Mart 13, 2006
Hakkari türküleri
Evet zeybek değil bu türküler, bozlak da değil, horon da. Dinlediklerimin hepsinden başka. Bu coğrafyanın ilk kez dinlediğim müziği. BGST tarafından, üç yıl emek harcanarak, Hakkari'deki çeşitli etnik ve dini kökene sahip aşiretlerden derlenmiş bu türküler. . Kökten müzik dinliyorsunuz. Aranıza bir şey girmiyor türkü söyleyen ile. Formlar ve sesler düzeltilmemiş, düzenlenmemiş. Olduğu gibi. Bu coğrafyanın müziğine düşkün olanlara, ne bileyim, Kütahya'lı Hisarlı Ahmet'i, Feyzullah Çınar'ı, Hale Gür'ü, Birol Topaloğlu'nu severek dinleyenlere ısrarla tavsiye edilir...
Perşembe, Mart 09, 2006
Çarşamba, Mart 08, 2006
8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve Dorothea Lange
8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesi ile kadınlara blogdan ufak bir hediye yollasam ne güzel olur diye düşünüyordum dün gece. Aklımda Almadovar'ın kadınları hakkında Dünya gazetelerinde veya ünlü sinema dergilerinde çıkan bir yazı bulup onu çevirmekti. Fakat kısıtlı zamanda böyle bir yazıya ulaşamayınca aklıma Dorothea Lange geldi. Fotograf tarihinin ünlü kadın fotografçısının göçmen kadınlar fotograflarından bir kaçını burdan sunarak hem Kadınlar Gününüzü kutluyorum, hem de Dorothea Lange anıyorum.
Salı, Mart 07, 2006
Mürekkep Balığı ve Balina, boşanan aileler ve çocukları...
Çok klişe bir konu, vasat bir oyunculuk, kötü bir kurgu, greni bol kareler ve patlamış renkler ile güzel bir görsellik ve iyi müzikler. Hepsi bu. Brooklyn fonunda bir boşanma, darmadağın olan çocuklar, araya sıkıştırılmış Kafka, Pink Floyd ve Godard atıfları.Ben pek beğenmedim. Sinema'da gitmeyin derim. DVD'si falan bir gün bir şekilde elinize geçerse, bir Pazar akşamı izleyiverirsiniz. İzlemeseniz de bir şey kaybetmezsiniz zaten.
Pazartesi, Mart 06, 2006
"Saklı" kalan suçlarımız...
Nasıl anlatacağımı bilmiyorum aslında. Dildeki yetkinliğim veya edebi yeteneğimin bu filmde hissettiklerimi anlatmaya yeteceğinden çok emin değilim. Haneke'nin son filmi olan Cache'yi biraz önce seyrettim. Derin bir huzursuzluk ve suçluluk duygusu var içimde. Midemdeki rahatsızlık Haneke'nin başarısının bir göstergesi olabilir. Yönetmen burjuvazinin, hatta özel olarak Avrupa burjivasinin en derin yaralarını ardısıra deşiyor. Suçluluk, geçmişin itina ile unutulması, günceli derinde hissetmeme, sırça köşklerde yaşanan kör sağır dilsiz mutluluklar. Filmde kahramanımız kendi geçmişi ile hesaplaşırken, Fransa Cezayir ile hesaplaşmaya çalışıyor. Tüm bunlar aynı topluluğun yarattığı Irak ve Filistin fonunda gerçekleşiyor. Kendime sormadan edemiyorum, iyi bir işim, başarılı bir akedemik hayatım, fena olmayan bir gelir seviyem, evim, arabam, fotograf makinalarım, bilgisayarlarım, mp3'lerim, dizi dizi filmlerim kitaplarım ile ben de kör sağır ve dilsiz bir mutluluk mu yaşıyorum, mübadelelerin, varlık vergilerinin, 6-7 Eylül olaylarının, kapatılan köy enstütülerinin, kan revan için de yaşanan 70'lerin, hapislerin, faili mechullerin, faili bilinenlerin, açlıkların ve yoklukların hiç düşünülmeden yaşandığı topraklarda, Irak'ın, Afganistan'ın, Filistin'in, Balkanlar'ın TV'de fon oluşturduğu zamanlarda, her sabah uyandığımda perdelerimi açıp kendime ne kadar mutlu olduğumu hatırlatırken.
Şiddetin biyolojik varlığımızın kaçınılmazı olduğunu, ve aslında topyekün bir barışın güzel bir ütopya olduğuna olan inancım, tüm sorumluluklarımdan kaçmak için sadece mantıklı bir yalan mı? Bilmiyorum... Bu soru da Haneke'nin son filminin sonunda ne olduğu sorusu gibi hiç cevaplanmayacak veya tüm ömrüm boyunca bu soruyu cevaplamaya çalışacağım...
Pazar, Mart 05, 2006
"Ontology for Trajectory Simulations", yeni makalemin adı...
Evet, yepyeni bir makalenin daha ilk taslağı hazır. Hocalarıma yolladım. Ha bu arada Pazar öğlen oldu, hafta sonu bitti galiba... Yok yok, ben şimdi bi koşu bi hafta sonu yaşayayım. Önce okula gidip koşayım, sonra FSA'ya gidip iki insan göreyim, hatta saat 9'a da bir film denk getirip sinemaya da gidersem deymeyin keyfime. En azından yarın hafta sonunu yaşamış gibi hissedebilirim :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)