Cumartesi, Aralık 30, 2006

Akademik web sayfam...

En sonunda elim erdi de akademik web sitemi hazırlayabildim ve ilk açıldığı günden beri ilgisizlikten kıvranan doktora blogumu da kapattım. Bahanesi ile elim uzun zamandan sonra yeniden web işlerine değdi. Yok CSS neydi, yok resmi nasıl yapsam derken, elim ayağıma dolaştı gene. Eskiden de böyle olurdu. Bu web sitesi hazırlama işinde bir türlü istediğim randımanı alamıyorum. Bu konuda yeteneksiz miyim acaba? Yoksa çalışan kazanır elması kızarır deyip iki kitap okuyup örneklerini mi yapmak lazım?

Perşembe, Aralık 28, 2006

Zaman Zaman İçinde

Bir varmış, bir yokmuş
Allahın deli deli kulları pek çokmuş
Bizden daha delisi hiç yokmuş
Çok demesi pek günahmış...
Azdan çoktan
Hoppala hoptan
Sana bir mintan yaptırayım çörden çöpten
İlikleri karpuz kabuğundan, düğmeleri turptan...

Pazartesi, Aralık 25, 2006

Aralık ayında plaj keyfi

Plajı olan büyükşehir nasıl olur? Vallahi çok güzel oluyor. Pazar günü Konyaaltı BeachPark'a doğru yürüdük. Yürüdük dediysem de ben diyeyim 20 dakka siz deyin yarım saat. Baktıkki plajdayız. Bazı deliler denize girmekteler. Ağzım açık kaldı. Şortlarını giymiş koşan herkesi kıskandım. Hava 20 derecenin üstündeydi. Deniz kıyısında dalgaların sesini dinleyerek biraz kestirdim. Allah allah ne kadar şanslı yahu burada yaşayanlar diye uyanmışım. Biz Ankaralılara biraz fazla bu keyif. Bu tip keyifler bünyede zehirlenme etkisi yarabilir bizde. Bu sabah itibarı ile döndüm Ankarama. Bere, atkı, eldivenli kış günlerine :)

Cumartesi, Aralık 23, 2006

Fotograf Dergileri

Geniş Açı kapanırken son sayısında dünyadaki ele gelir fotograf dergileri ile ilgili bir dosya hazırlamış. Sanki biz gidiyoruz ama bakın bunlar var diye. Ben de bu dergilerin web sitelerini vermek istiyorum. Buyrun.
EI8HT, Gomma, Aperture, European Photography, Eyemazing, Imago, Blind Spot, Exit, Foam, LensWork, Matador, Photo Nouvelles, Private, Luna Cornea, OJOdePEZ, Portfolio Catalogue, Source.

Geniş Açı kapanırken...

Geniş Açı fotograf ile ilgilenenlerin 50 sayıdır zevkle takip ettikleri bir dergi idi. Memleketimizde belkide fotograf adına yapılan en başarılı işti. Boğaziçi Üniversitesinin öğrenci topluluğundan çıkan fikri Türkiye fotograf tarihine damgasını vuran bir dergiye dönüştürenlerin ellerine sağlık. Son sayı elimde. Okudukça üzülüyorum. Son beş senedir takip ettiğim dergim kapanıyor. Dergi ekibinin başındaki Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler diyorlar ki biz yorulduk derginin tüm rutinin yükünü taşımaktan. Ekonomik sıkıntılar yüzünden ekibi genişletemediklerini, "Genç Soluklar" gibi Türk fotografını ileriye taşıyacak projelere enerjileri kalmadığını anlatıyorlar. Haklılardır. Ben Geniş Açı dergisini yaratan ve yaşatan ekibin dergi kapansa da Türk fotografına başka projeler ile yeni şeyler katacakları inancındayım. Takipdeyiz. Bekliyoruz.

Ara Tatil

Dönem sonu geldi. Evet gülmeyin. Kocaman adam oldum hala sömestırlar belirliyor hayatımı. Hafta içi tez izleme görüşmemi yaptım hocalarımla. Eğrisi ile doğrusu ile bir dönem daha bitti demek bu. Bayram tatili bekleyemeden vurdum kendimi yollara. İşte Antalya'dayım. Nişanyaların sitesinden kale içinde bir butik otel beğendik. Ninova Pansiyon. Öğrendiğimiz kadarı ile İstanbul'lu Ermeni bir hanfendiye ait. Çok zevkli döşenmiş, sade, güzel bir otel. Sabah güzel bir kahvaltının ardından pansiyonun bahçesinden koparılmış portakalı da mideye indirdikten sonra indik yat limanına gazete, kitap sohbet derken akşamı ettik.
İklim diyorum ne kadar önemli. Bugün 20 derecenin üstündeydi hava sıcaklığı. Evet denize girmedik ama tişörtle akşamı ettik desek yalan olmaz. Kışmış, soğukmuş, onlar ne? Sıcak yerlere mi göçmek lazım konulu uzun sohbetler oldu. Ankara'yı çok seviyoruz sevmesine, amenna da işte bir de böyle Antalya gibi yerler olmasalar, adamın aklını çelmeseler, Aralık sonunda bahar güneşi de olur demeseler.
Antalya mı? Büyük olmasına çok büyük bir yer ama kale içi size sahil kasabası tadını yaşatıyor. Karaalioğlu Parkı var bir de. Almış karşısına Torosları, araya koymuş Akdenizi gezenlerine muhteşem manzalar sunuyor. Parkın için bir sürü heykel var. Her köşe başında biri "ce e!" diyor ziyaretçilere. Kentin sokakları da keyfinize keyif katıyor. Modern Antalya'nın çift sıra palmiyeler ile ayrılmış Atatürk caddesinde yürüken sağınızda bir anda Roma döneminden kalma Hadrian kapısı beliriveriyor.
Velhasılı güzel bir kentmiş Antalya. Yazın turizmin civcivli döneminde nasıldır bilemeyeceğim ama kışın Ankara'dan kaçmak için güzel bir alternatif.

Cumartesi, Aralık 16, 2006

Cuma Pizza Keyfi

Yorucu bir haftanın sonunda cuma akşamında eve gelinip, mutfakta zaman geçirmek gibisi var mı? Önce kahvelerimizi yaptık Ezgimle, sonra başaldık pizzalarımızı hazırlamaya. İki tepsi pizza. Ekmek hamuru kullandık. Kaşar ve loru karıştırarak hazırladığımız peynir harcının üstüne dizdik biberleri sucukları salamları. Pişer pişmez de açtık bir şişe Cumartesi, kırmızısından. Ohh değmeyin keyfimize. Hafta sonlarını çok seviyoruz. İnsan, kendine, sevdiklerine, sevdiği işlere zaman ayrıyor.

Çarşamba, Aralık 13, 2006

Google, Edvard Munch ve Çığlık

Google'ın logosu Edvard Munch'ün doğum günü vesilesi ile Munch'ün Çığlık eseri kullanılarak yapılmış. Seviyorum Google'ın bu yaptığını. Güzellikleri anımsatıyor insanlara. Benim Çığlık ile ilgili en büyük anım ise yıllarca Bilge'nin duvarında gördüğüm bu resmi Bilge'nin yaptığını sanmamdır. Cehalet işte :)

Pazartesi, Aralık 11, 2006

El pueblo unido jamas sera vencido

Kimin ölümüne sevinilir? Cevap veriyorum, halkın kendisini hakça yönetmesi için seçtiklerini silah zoru ile indirip, iktidarında, binlerce kişinin ölümüne, on binlerce kişinin işkence görmesine ve yüzbinlercesinin sürgün hayatı yaşamasına neden olanın.
Şili'nin eski diktatörü Pinochet öldü!

Cumartesi, Aralık 09, 2006

Takva

Çok alemetler belirdi vakit tamamdır
Haram helal oldu, helal haramdır
Kendi kendimize yarışmaktayız gülüm
Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı
Ya da dünyamıza inecek ölüm...
Nazım Hikmet'in dizeleri ile kapanan filmde yeni sinemacılar tam bir sinema ziyafeti sunmuşlar. Şeytanın ve tanrının insanda aranmasını üzerine kurulmuş hikaye. Klişe bir film olmaktak çok uzak. Propagandanın ise yanından bile geçmiyor. Size tarikat, cemaat, şeh kötüdür de, iyidir de demiyor. Hepsi insan yapısıdır, insan ne kadar iyi ise onlar da o kadar iyi ne kadar kötü ise o kadar kötüdürler diye güzel güzel anlatıyor. İzlenilesi bir film olmuş...

Çarşamba, Aralık 06, 2006

WinterSim'06 bitti...

Konferans sona erdi. Sabah ilk oturumda makalemi sundum. Keyifli bir oturumdu. Ontoloji Temelli Simülasyon seansına beklentimin çok üstünde bir katılım oldu. Yaklaşık 30 kişi vardı salonda. Anlamlı geri bildirimler, birlikte çalışma önerileri aldım. Artık toparlanma zamanı. Birazdan çıkıp bir kaç müze gezilecek. Sonra hediyelik eşya dükkanlarına uğrayıp öteberi alınacak. Deniz kıyısında son yemek yenilecek. Otele gelip eşyalar toparlanıp yarın başlayacak uzun yolculuk için hazırlık yapılacak.

Salı, Aralık 05, 2006

Winter Simulation Conference

Ve konferans tüm hızı ile başladı. Sabah ilk olarak "key note speaker" olarak Edward Lee'yi dinledik. Model semantiğinin nasıl doğru kurulacağını uzun uzun anlattı. Şimdi de o salondan bu salona koşturmaca ile geçiyor zaman. Seyahatin eğlence kısmı bitti, iş kısmı tüm hızı ile sürüyor. Bundan sonra bloga yazacak birşey çıkmaz artık. :)

Pazartesi, Aralık 04, 2006

Monterey'de ilk gün

Yolculuk çok uzun ve yorucu olmasına rağmen, saat farkının çok olmasından herhalde çok uyuyamadım. Sabahın 6'sında uyandım. Odada iki saat oyalandıktan sonra saat 8 civarında Monterey sokaklarında turlamaya başladım. Sahipleri ile birlikte dükkanları açtım.. Bir çok Amerikan kentinden farklı olarak insanlar sokaklarda yürüyor, kafelerin önünde kahve ve sigara içiyorlardı. Monterey keyifli bir yer olduğu izlenimi uyandırdı bende. Uzun uzun yürüdüm. Öğleye kadar kasabayı keşfettim. Hava muhteşemdi. 20 derece. İnsanlar scuba ve şnorkel için denize giriyorlardı. Kendime öğleden sonrası için bir deniz kayağı turu ayarlayıp, konferans salonun yolunu tuttum. Kaydımı yaptırıp, programı aldım. Akşamki açılış faaliyetlerine kadar artık boştum.Ufak birşeyler atıştırıp, otelden eşyalarımı alıp soluğu kayak turuna çıkacağım yerde aldım. Elli yaşlarında bir teyze aldı bizi. Bankacalıktan emekliymiş ama bana eskiden biyoloji öğretmeniydim dese de inanırdım. Pasifik kıyı şeridindeki doğal hayatını ders verir edası ile pek güzel anlattı. Neler yoktu ki etrafımızda. Foklar, deniz aslanları, su samurları. Çok şanslıydı ki 10 metre ötemizden üç dört tane de yunus geçti.
İki buçuk saat süren kayak turundan sonra ısınmak için gidip sıcak bir kahve içip, kasabanın kitapçısında biraz turladım. Steinbeck'in yaşadığı yerde Steinbeck okuma fantezisini gerçekleştirmek için kendime bir Steinbeck aldım. Cannery Row. Daha sonra kitapçının karşısındaki konferans merkezine geçtim. Allahım ilk defa Amerikada her yere yürüyorum. Türk grubu girişte ayakta sohbet ediyorlarmış. Katıldım gruba ve gün bitti.

Pazar, Aralık 03, 2006

Monterey'e Uzun Bir Yolculuk

Uzun ama çok uzun sürdü. Evden çıktıktan tam 30 saat sonra oteldeydim. Ankara-Münih-Şikago-San Francisco-Monterey. Aradaki beklemeler ve koşturmalar cabası. Ama seviyorum gene de yolda olma halini. Damarlarımda dolaşan andranalini. Şikago'da upuzun bir koridorda koşuyorum saat 16:50 ve San Francisco uçağı 17:00 yazıyor. Gate'e yaklaşınca ordaki görevliler bir anda alkışlamaya başladılar. "Başardın, kutlarız" tebrikleri ile uçağa geçtim. Uçak bozuldu. Bir saat apron'da bekledik. Bir uçuş kaçırsam, zincirleme reaksiyon otel rezervasyonumun iptali ve sokakta kalmam ile sonuçlanacak. Velhasılı eğlenceli bir koşturmaca idi.
Uçakta iken zamanın nasıl geçtiini çok anlamadım, kah uyudum, kah film seyrettim, kah kitap okudum. Önce Mythical Man Month'ı devrdim sonra da Rabia'nın yolculukta okumam için aldığı Kızıla Boyalı Saçlarına başladım. Çok keyfli bir kitapmış. Ayrıca bir yazacapım onun hakkında da. Yarıladım bile. Bir yandan da bitimemek için elimden geleni yaptım. Sadece iki kitap getirdim. Kitap almam lazım bir de dönüşü var bu yolun.
Maceralarım sürecek...

Cuma, Aralık 01, 2006

Pink Floyd - The Wall

Hazır tez izleme raporunu vermişken, hafta sonu gideceğim kongrenin sunumunu hazırlamışken, yani yapmam gerekenleri yapmışken, çok uzun zaman önce seyrettiğim The Wall filmini bir daha bir seyredeyim dedim. Sonra, okumak lazım tüm lirikleri, iyi bir analizi hakediyor bu film derken nette http://www.thewallanalysis.com/ sitesini buldum. Buradan başlamak lazım.