Cuma, Ağustos 29, 2008

İlhan Berk, toprağın bol olsun...

ilhan berk, 1918. manisa, boy: 1.70, göz: kara, renk:
buğday. bir insan. herkes gibi.
bir fotoğrafta uzun pantolonlar, uzun saçlar, uzun
kollar. bilinmez niçin?
...
sen ki ilhan berk yaşadın iyi kötü

tanıdın otları böcekleri
acıyı uzun
gördün ihtiyar avrupa'yı, çölü
yürüdün aşkların üstüne
aldın dersini
...

KÜL kitabı İlhan Berk şiirinden (kaynak)

Perşembe, Ağustos 21, 2008

Garmin Forerunner 50

Efendim Garmin Forerunner 50'im geldi. Haliyle yeni oyuncağımla çok ama çok mutluyum. Bu oyuncak, bir kol saati, bir ayakkabı cihazı, bir kalp atışı ölçme çihazı, bir de usb bağlantısından oluşuyor. Saatinizi kolunuza takıp, ayakkabı cihazınız ayakkabınızın bağcıklarına bağlayıp, kalp atışı ölçme cihazını da göğsünüze kemer gibi bağladıktan sonra başlıyorsunuz koşmaya. Döndükten sonra usb bağlantısını bilgisayarınıza takıyorsunuz, o saatinizde saklı tüm antreman verinizi bilgisayarınıza (ister lokal bir programa isterseniz de web'e) atıyor. Yukarıda dün koştuğum 10K'nın hız ve kalp atışı verisi var. Bu veriye bakarak hangi kalp atışı rejiminde ne kadar uzun süre hangi hızla koşabildiğiniz hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz. Daha sonra bu veriyi kullanarak antremanlar planlayabiliyorsunuz. Misal bir dahaki antremanımda diyebilirim ki kalbim antreman boyunca 140'ın üstünde atsın veya 9km/saat'in üstünde bir hızda koşayım; saatim de bu değerin altına indiğimde beni uyarır. Bunun yanında bir terslik olmaz ise 2 Eylül'de 10K yarışına katılacağım. Dünkü antremanda gördüm ki ben 130-150 arası bir kalp atışı ile 1 saat civarında 10km koşabiliyorum. Yarışda diyeceğim ki kalp atışımı bu aralıkta tutmak istiyorum. Yeni oyuncağım sayesinde hem yarış boyunca daha ne kadar mesafem kaldığını göreceğim hem de kontrollü bir yarış koşup kendimi boş yere heba edip yarışı yarıda bırakmak zorunda kalmayacağım. Velhasılı yeni oyuncağım pek bir maharetli.

Pazar, Ağustos 17, 2008

9.69 saniye, ama nasıl?

Olimpiyatları seyrettikçe insanın aklına aynı soru gelmiyor mu? "İyi ama nasıl?" Yüzmede yaşananları NASA'nın geliştirdiği, teknolojinin ulaştığı son nokta olan mayoya bağladık. Her ne kadar Micheal Phelps gibi son yedi senede sadece 5 gün yüzmemiş, günde 12bin kalorilik bir diyet uygulayan, dün gece itibarı ile 8 (sekiz) altın madalya kazanmış üstün insaların başarısını benim nacizane aklım bir türlü çözemiyor ama olsun, n'apalım. Ha bu yetmezmiş gibi dün adamın biri, hadi adını da söyleyeyim, Usain Bolt, güle oynaya 100m dünya rekorunu kırdı. Elemeleri seyrederken ağzım açık kalmıştı. Güzel abim, Usain, daha önce kendine ait olan 9.72'lik dereceyi, afedersiniz son elli metre pazar koşusu yapar gibi koşarak egale edivermişti. 2. ile arasında da dağlar kadar mesafe vardı. Bolt'un o yarışta yaptıklarını bir ekşisözlük yazarı, küçükken yapılan mahelle arası futbol maçlarında önde olan takımın elemanlarının golleri yerdeki topa kafa vurarak atmalarına benzetmişti. Final de farklı olmadı. Son 50m değilse de son 20-30 metrede kah ellerini yana açarak, kah göğsünü yumruklayarak, kah sağa sola poz vererek dünya rekoru kırıverdi Jamaika'nın genç panteri. Adama daha iyisini yapabileceği halde, ki tahinimce 9 elliler artık hayal değil, şımarıp yapmadığı için, bir disiplinsizik gösterisi yaptığı için kızsam mı yoksa 22 yaşında dünyayı yerinden oynattı ve daha yıllarca da oynatacak olduğu için hayran mı olsam bilemedim. Öte yandan, anladığım kadarı ile herşey nizamiydi. Ne arkadan rüzgar üfleyen bir pervane vardı, ne NASA yapımı bir mayo. Usain Puma'nın adına yaptığı ayakkabıların çok reklamını yaptı ama bu derece ayakkabı ile açıklanabilecek birşey değil tabi. E o halde nasıl be güzel kardeşlerim? Antreman teorisi/pratiği mi çok gelişti? Çocuktan alıyorsun, süpper antreman yaptırınca böyle mi oluyor? Yok bilişim teknolojilerindeki akıl almaz gelişmeler 100metre dünya rekorunun gelişmesinde süpper etkili olmuştur gibi bir önerme yapıcam ama çok dayanaksız olacak. Bakalım 200m finalinde daha ne göreceğiz?

Çarşamba, Ağustos 13, 2008

Güzel İzmir

Tatilde gezip görmek gerek. Hazır da Dikili tarflarındayken, hazır Rabia'mın yakın arkadaşı Özlem İzmir'de iken, hazır Tolga baharda evlenmiş, biz gidememişken, Ernur'u geçen seneden beri görmemişken, hazır Çorba Hollanda'dan İzmir'e intikal etmişken, biz de İzmir'e doğru yola koyulduk. Efes, Selçuk Müzesi, Meryem Ana, Artemis Tapınağı, taşların izinde Anadolu diyerek başladık geziye. Ha madem ki müze, ören yeri gezilecek deyip, hemen bir Müze Kart aldık kendimize. 20 YTL olan Efes giriş ücreti ile aynı fiyata tüm sene boyunca tüm müze ve ören yerlerine ücretsiz girebileceğimiz bir kartımız oldu. Sonra da Demir Ünsal'ın Efes kitabı kılavuzluğunda gezdik şehri. Gözlerimizi kapatıp, Yunanistan'dan göç edenlerin, Ionların kurdukları, Ionya'nın en güzel şehirlerinden, Şehr-i Ephesus'u hayal ettik. Yamaç evlerden, kütüphaneye gidenleri, aşk evinden çıkıp, hamama gidenleri gördük. Bu arada kitap çok güzel, bir rota boyunca, güzel bir hikaye olarak anlatıyor şehri, gezecek olanlara tavsiye ederim.İzmir'de olup sörf yapmamak olmaz deyip, en delikanlı rüzgar, pardon esinti sörfçüleri Ernur ve Umut olarak çıktık bordun üstüne. 190'lık board, 3.5 m2'lik yelken ile Ferrarilerin yanında Ford Transit misali bir o yana bir bu yana seyirttik Çark Plajı'nda. Ulusal bir yarış vardı, ama biz bir türlü sökemedik, neresi başlangıç, neresi finiş. Acemiyiz (beginner) ya, yarışı bile anlayamadık (Sonradan hırs yapıp Yunan televizyonundan olimpiyatlardaki rüzgar sörfü yarışmalarını seyrettim, onları anladım.) Seneye kesin yine gelmek üzere ayrıldık Alaçatı'dan.
Ne zamandır göremediklerimize zaman ayırdık. Pek özlemişiz birbirimizi. Doyamadık desem yalan olmaz. Uzun uzun yemekler yedik. Liseden, üniversiteden, uzaktakilerden, yakındakilerden, yeni doğan bebeklerden, politikadan, türküden şarkıdan dem vurduk. Tolga Küba anılarını, Ernur Meksika anılarını anlattı. Bana asker anılarımı anlatmak kaldı :) Psikolog, psikiyatrist kaynaşmaları yaşadık. Çorba ile görüşmeyeli iki seneyi aşmıştı. Hollanda, Türkiye, Yunanistan, Ankara, Eskişehir, Denizli herkesin kulaklarını çınlattık. İzmir'e taşınmak bu yaştan sonra artık çok zor ya, Rabia ile her sene tatilimizin bir yerine İzmir'i sıkıştırmak konusunda anlaştık.