nefis bir film. izlerken sarsılıyorsunuz ama sessizce; hıçkırma sarsıntısı mı, yoksa gülmenin verdiği bir sarsılmamı, işte bunlar iç içe geçiyor.
karakter çözümlemeleri o kadar doğal, acele etmeden ve yarım bırakılmadan yapılmış ki, film bittiği zaman acaba şimdi ne olacak diye sormaktan çok, egenin o köyündeki bu insanların gerçekliğini sorgulamaya başlıyorsunuz. ailenin iç dinamikleri senaryoda güzel yazıldığı gibi, çok güzel oyunculuklarla süslenmiş. zaten oyuncu kadrosundaki bazı isimler üzerine bahsetmeye bile gerek yok. filmin çekildiği yerler ege'nin ruhunu çok güzel yansıtıyor.
basit, sade ve belki de sıradan bir öykünün inanılmaz bir kurgu, anlatım ve oyunculukla insanın duygularına saldırdığı, türk sinemasının klasikleri arasında yerini alacağından emin olduğum film. filmdeki duygu akışını, kaynar sudan çıkıp buz gibi sulara girmek ve bu hareketi sürekli tekrarlamak olarak özetleyebiliriz.
benim de sana diyeceğim şeyle vaa. ben konuşmayı bilemem; sen benim oğlumsun canımdan öte cansın. bu gader diycem, gerisini sen anlayıve gaari...
öğreten, hatırlatan, bir de buradan bak dedirten film. anladık ki ''anne olmaya hazırlanırken alınan derin nefeslerin iç acıtışıyla başlayan ürpeti, dedenin torununa sarılması sırasında gözlerden damlarmış, sonrası kelimeye dökülemez, onca insanın içinde hıçkırıklarını tutarak yaşanırmış... ''. oyuncu karakterine ancak bu kadar hayat verebilir sanırım. ''hüseyiiiiiiiin'' en fazla bu kadar güldürerek hüznü bir kenara itebilir. bir de görüyoruz ki her hadiseyi omuzuna ilk alan yine kadın. toparlayan, çekip çeviren... yüreğinden damlayan yaşı gözünde tutan ama yüzü gülen. emeği olanlara ne mutlu...
sevdiğim insanları, kaybettiğim insanları, kaybetmekten korktuğum insanları düşündüren, düşündürdükçe ağlatan film.
anne ben geldim, üstüm başım
uzak yolların tozlarıyla perişan
çoktan paralandı ördüğün kazak
üzerinde yeşil nakışlar olan
anne ben geldim, yoruldum artık
her yolağzında kendime rastlamaktan
hep acılı, sarhoş ve sarsak
şiirler çırpıştıran bi adam
kurumuş kuyunun suyu,
incirin sütü çoktan çekilmiş
bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
ayrık otları, dikenler bürümüş
kapıdaki çıngırak kararmış nemden
atnalı ve sarmısak duruyor ama
oğlum, mektup yaz diyen
sesin hala kulaklarımda
anne ben geldim, ağdaki balık
bardaktaki su kadar umarsızım
dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
anne ben geldim, oğlun, hayırsızın
4 yorum:
Düşünüyorum ve dillendiriyorum ki, mesela;
memleketten uzakta olanlara servis adına, bu film FTP ile çekilebilse ve bu diyarlarda izlenebilse, aynı duygu sağanağından geçmek adına ne kadar muhteşem olur değil mi ama...
abe bulalım bir ftp sitesi, kuralım ağımızı, sonra salalım duyguları sel olsun cisco routerlar üzerinde. var mı bildiğin kullanabileceğimiz ftp alanı?
gitmedim, görmedim filmi apiçim. gidip, görmüycemde. gıcığım çağan ırmağa. ağdalı filmlere. hatta herşeye. tiksiniyom insanlıktan. sende filmdi, konserdi diye götü yanık it gibi gezceğine otur tik'ine çalış.
O siteden o siteye fink atarken senin blogu gördüm, hoşuma gitti, biraz karıştırdım ve bu şiire takılı kaldım.. şiiri kağıda geçirdim, hergün açar bakarım, ayrıca gelir bir de burda okurum.. her okuyuşumda ağlayasım geliyor, bir gün hüngür hüngür ağlarım belki de tekrar okuyuşumda:)
özellikle de şu kısmı beni bitiriyor:
"anne ben geldim, ağdaki balık
bardaktaki su kadar umarsızım"
özge
Yorum Gönder