Çarşamba, Aralık 30, 2009
Gezegenimizin kullanım ömrü dolmuştur
Gezegenimizin kullanım ömrü dolmuştur, canlıların üzerinde eşsiz bir biyolojik uyum ile yaşadıkları düşsel dünyamıza hoş geldiniz. İşler öyle karmaşıklaştı ki. Sayımız iyiden iyiye arttı. Topraktan çimento, taştan çelik, kumdan cam yaptık. Üstüste koyunca, kendimizi içine hapsedecek küçük dünyalar yarattık. İstifler halinde, hayatımızı yaşanmaz hale getirmek için el ele verdik. Yıllar yılları kovalarken, odalarımız kübiklere, evlerimiz çöp yığınlarına, çevremiz de yollara, arabalara, fabrikalara, alışveriş merkezlerine dönüşüverdi. Akıl bunların yenileri, en hızlı, en canti, en şahanelerini yapıp satmaya adanınca, elde olanın kullanımı bahta kaldı. Avatar hayaldeki gezegeni sunarken, ben tüm sıkıntımın zanlısı son 15 senelik Ankara'daki saltanattır deyip rahatlıyor muyum? Kopenhag'da toplanıp bir türlü iklim konusunda anlaşamayan gelişmiş dünyanın sultanlarının, kafalarına göre sabah ve akşam trafiğinde sağdaki soldaki ara yolları kapatıp, tüm arabalar ana yollardan giderse trafik akar diye buyuran başkent trafiğinin şehzadelerinden ne farkları var? Akıl öldü. Akıl, öldü. Son altı ayda emniyette üçüncü defa parmak izi verdim. Son seferinde, neden bana geçen iki sefer verdikleri kağıdı getirmedim diye fırça yedim. Siz nasıl oluyor da TC kimlik numaramdan verime ulaşamıyorsunuz? Bu mükerrer veriyi sonra kim temizleyecek? sorularım ise boşlukta asılı kaldı. Öldü. Akıl, öldü!
Salı, Aralık 01, 2009
Ahmet Uluçay
Recep - al
Mehmet - ne bu
Recep - treş parası
Mehmet - almam valla hakettin oğlum anası ağlattın saçların. acemi nalbant gavur eşşeğinde öğrenirmiş. sen de bizim kafada öğrendin valla. ben nihal in yüzüne bir tek daha ne zaman bakacam. bu iş bitti sağdıç.
Recep - sen de küçük kızı sev oğlum pittiyse nasılsa sana yangınmış al şu paralarını
Mehmet - almam hem ne biçim laf o büyük kız olmazsa küçük kız var mı bizim kitabımızda oyle. ben nihalsiz yaşayamam arkideş * bugun de ceviz veren dedim almadi.
Recep - almaz oğlum o kızdan sana hayır gelmez. al şu paralarını.
Mehmet - hem nihalden neden hayır gelmezmiş bana. hem de nasıl gelir. yapamadik anasini sattiğimin sinemasını. şimdi karpuzcu parçasıyız. tabi gelmez. ben bir recisör olen de o zaman gorsun o
Recep - recisor olsan ne olcek aslanım. o kızın gözü yükseklerde.
Mehmet - ne yükseği kimmiş yüksek. sinemacı olcez diyom. ne zaman büyür bu saçlar sağdıç ?
Recep - iki aya kadar büyür herhalde.
Mehmet - iki ay mi iki aya kadar karpuz mevsimi bitiyor bize de köyün yolu gözüküyor. gabak mevsimi geldi gabak sayende. olcekti bu kızın gönlü. şimdi işin yoksa köyü bekle.
Recep - olm sinemaya minemaya gitmek için gelmicez mi kasabaya. aha u zaman görürsün işte. al şu paralarını.
Mehmet - valla mafettin sağdıç. bugun yeni aynayla tarak aldiydim. usta eski beyaz gömleklerinden birini verdiydi onu da giyecektim. anası ne güzel saçların var diyodu. verirdi bu kızı bana. sen benim oğlum ol diyodu. valla mafoludum sağdıç.
Recep - yeter gali bea çocuklaştın iyice. al şu paralarını.Bir güzel insanı daha kaybettik. Ahmet Uluçay aramızdan ayrıldı.Toprağı bol olsun.
Perşembe, Kasım 26, 2009
Diane Arbus
Diane Arbus, Amerikan fotoğrafı denildiğinde Ansel Adams'dan sonra akla gelen ilk isimdir desek yanılmış olmayız. 2006 yapımı Fur: An Imaginary Portrait of Diane Arbus filmi ünlü fotoğrafçının hayatından bir kesit sunuyor. 2006 yılında WinterSim için Monterey'e gittiğimde ABD'de sinemalarda oynuyordu fakat dışarıdaki hayattan vazgeçip, filme girmemiştim. Zannedersem Türkiye'de hiç vizyona girmedi. O vakitten bu yana izleyecektim, sıra ancak dün akşam gelebildi. Grip, sinüzit ikilisi nedeni ile raporluyum. Rabia ise H1N1 ile girdiği güreşten galip çıkmak üzere. Sabahtan akşama uyuduktan sonra, akşam yemeği yerine içtiğimiz hasta çorbası üstüne başlattık filmi. Görselliği ve dili çok güzel olmuş. Hikaye tamamen doğruyu mu yansıtıyor bilemiyorum ama Arbus'un ucubeleri fotoğraflamaya olan tutkusunu izleyenin gözleri önüne serebiliyor. Fotoğrafa meraklı olan, Arbus'u ve fotoğraflarını seven herkese tavsiye ederim.
Salı, Kasım 24, 2009
Bugün öğretmenler günü
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden
Ne güller fışkırır çilelerimden
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim
Pazar, Kasım 22, 2009
Roll is over!
Gene kaybettik. Bir güzelliği daha gitti hayatın. Her sayısını almasam da, bu sefer ne yazmışlar diye dergi standlarında gözlerimin aradığı, iki üç ayda bir alıp bundan sonra sürekli almak lazım dediğim, okudukça iyi ki var bu herifler de böyle güzel bir dergi yapıyorlar diye düşündüğüm Roll kapandı. Geniş Açı kapandığında da bir şeyler kötüye gidiyor, bu adamların yeri doldurulmaz demiştim, öyle de oldu, artık fotograf okuyabileceğiniz bir dergi yok memlekette. Roll da gitti, müzik okuyacak dergi de kalmadı. İnternette okuruz diyorusunuz, duyuyorum. Ama iş o değil. İnternet, daha açıkçası bu bloglar, wikiler, namı diğer Web 2.0, İngilizce tabirle "Periodical killer" mıdır? Değildir. Hepsinin yeri ayrı değil mi?
Pazartesi, Kasım 02, 2009
Moualla
Fikret Mualla'nın Osmanlı'nın yıkılıp Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına, birinci dünya harbine ve hatta ikinci dünya harbine denk düşen hayatında, nasıl dünya işlerinden uzak, nasıl bohem, alkoliklik ile delilik arasında bir sarkaç gibi sallandığını anlatan bir kitap okuyorum. Orhan Koloğlu'nun hazırladığı, Fikret Mualla Bir Garip Kişi kitabını tavsiye ederim. Anlatımı Mualla'nın eserleri ile süslenmiş kitap sizi ressamın hayatının içine alıveriyor. Bir anda onunla birlikte kendinizi Paris'te buluyorsunuz. Memleketten size yollanan yeni bir ceketi hemen aşağıda satıp, parası ile evdeki misafire sunmak üzere peynir ve şarap almaya yöneliyorsunuz. Sonrası gene sefalet içinde bir dahi ve üç paraya dağıttığı desenleri.
Pazar, Ekim 25, 2009
Yapının morfolojisi

Cumartesi, Ekim 17, 2009
Barselona'nın ardından


Pazar, Eylül 27, 2009
Yeni web sayfaları
Sezon Bitmeden

Sezon bitmeden, bayramdan hemen önceki hafta izin alsak diyorduk düğünden bu yana. Bir türlü şöyle doya doya dinlenememiştik. Temasını da belirlemiştik tatilin. İnce Memed okunacaktı. Dört cilt İnce Memedi, Lütfi Özgünaydın'ın Çukurova albümünü arabaya atıp. Cuma gecesi Eskişehir, Cumartesi gecesi Balıkesir konaklamalı Dikili yolculuğumuza çıktık. Bir taraftan Türkiye sel sele, biz de tedirgindik. Yazlık yerde sürekli yağmur yağar da, burnumuzu evden çıkaramazsak, tüm hevesimiz kursağımızda kalır diye. Şanslıydık, Ege bize Eylül'ün en güzel yüzünü gösterdi. Her gün saat 1 civarı ulaştığımız plajda saat 7'ye kadar güneşlendik, kitap okuduk. Lost muhabbeti yapamıyorduk ama olsun, bizim de İnce Memedimiz vardı. Tüm mevzumuz İnce Memed, Çukurova ve ağalardı. Cismen Dikili sahilinde, fikren kah Değirmenoluk'ta, kah Vayvay köyündeydik. Rabiş 3. cildi ben de ilk iki cildi soluksuz okuduk. Velhasılı, doyasıya dinlendik. Ordan ver elini Balıkesir.

3. güne kalmış Ayaş bayramlaşmamız çok uzun sürmedi. Rabiş'in yoğun tezahüratı sayesinde 59 model Willys pickup garajdan çıktı. Büyük bir gürültü ile biz önde, kızlar kasada, yaylaya doğru yola koyulduk. Asfalt yolda kendini çok göstermeyen ihtiyar delikanlı Willys, araziye geldiğimizde meziyetlerini ortaya koydu. Buradan traktör zor gider diye içimden geçirdiğim yollardan, patikalardan hatta yol iz olmayan yerlerden büyük bir keyifle sekerek geçti. Ben de her fırsatta Willys kullanmanın inceliklerini öğrendim. Hazır yaylaya gitmişken biraz ceviz silktik, alıç ve ahlat topladık. Yaylada bir o yana, bir bu yana yürüdük. Ağaçların, çeşmenin, taşların, Ayaş'ta göçer davarcılığın hikayelerini dinledik. Velhasılı buraya o kadar yakınken, o kadar uzaklara gittik ki, bunu daha sık yapmalı diye diye Salı akşamı evimize döndük.
Salı, Eylül 08, 2009
Makale çağrısı
Pazartesi, Eylül 07, 2009
İlk göz ağrısı
Pazar, Ağustos 30, 2009
İnsan neyle yaşar?

Pazar, Ağustos 23, 2009
Assassin's Creed

Pazartesi, Ağustos 17, 2009
Kafka'nın Davası

Pazar, Ağustos 09, 2009
Yazboz
Çarşamba, Ağustos 05, 2009
Oyun zamanı

Çarşamba, Temmuz 29, 2009
Çok uzun zaman oldu...

Perşembe, Mart 19, 2009
Hallelujah...

maybe i have been here before
i know this room, i've walked this floor
i used to live alone before i knew you.
i've seen your flag on the marble arch
love is not a victory march
it's a cold and it's a broken hallelujah
Pazartesi, Mart 02, 2009
Po nehrinin kıyısında

Salı, Şubat 24, 2009
Marangozluk zanaati



Salı, Şubat 03, 2009
2009 sezonunu açtım

Pazartesi, Şubat 02, 2009
Kocaman koltuk, kocaman hayaller

Çarşamba, Ocak 28, 2009
Sahnede düğün var

Pazartesi, Ocak 19, 2009
EFSAD'da bu Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)