Pazar, Nisan 22, 2007

Mutluluk filmi üzerine...

Mutluluk filmi üzerine çok yazıldı, konuşuldu. Takip etmeye çalışmıştım söylenenleri fakat filmi izleme fırsatı bulamamıştım. Dün seyrettim. Filmin anlattıları üzerine yazmak istemiyorum çok. Töre cinayetleri. Feodal yapıda, karanlığın içinde kadının yokoluşu. Töre. Cehalet. Kulluk. Aydınlanmanın ışığı söndürüldükçe, söndürülmeye çalışıldıkça daha çok göreceğiz bunları. Recmedilen kadınların isimlerini televizyonda dinlerken suça ortak olacağız. Bundan yazmak istemiyorum işte. Bugünlerde nedendir bilinmez çok katıyım. Karanlık ve cehalet üstüne konuşmaya başladığımda önüne geçemediğim bir şekilde hırçınlaşıyorum.Filme dönersem, güzel olmuş. Var ufak tefek sarkan oyunculuklar. Özgü Namal'ın muhteşem performansına rağmem algım bir türlü onu tecavüze uğramış kadın postunun içine yerleştiremedi. Tam bu noktada tartışmak istediğim noktaya yaklaşıyoruz. Film konusu itibarı ile Yılmaz Güney'in öncülüğünü yaptığı gerçekçi Türk sineması'nın geç bir örneği olmaya namzet. Türk sinemasında son yıllarda Nuri Bilge Ceylan gibi örneklerde görmeye alıştığımız güçlü görsel dil bu filme de bulaşmış. Köyü, denizi, İstanbulu bir görsel ziyafet şeklinde sunuyor Abdullah Oğuz bize. Fakat Axcess reklamlarında oynayan kızımız performansı ile değil ama duruşu ile gerçekçi olamıyor. Konuşulan dil, şive, öğrenilmiş ve öğrenilmişliğini bağırıyordu. Ekşi sözlükte filmle ilgili "çok lüks bir restoranda adana kebap yemeye benzemiş" yorumu var. Düşününce üstünde biraz katılmamak elde değil. Çok lüks restoran bana kalırsa filmin görselliği, adana kebap da konusu. Bu ikisinin bir ten uyuşmazlığı vardı filmde alttan alta rahatsız eden. Ama umutluyum. Çok güzel işler çıkıyor Türk sinemasından. Kendimize özgü bir anlatım oluşmaya başlıyor. Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge, Derviş Zaim'in başını çektiği kervana Abdullah Oğruz da katılıyor. İzlemediyseniz, bir kaç saatinizi ayırıp seyretmeniz tavsiye ederim filmi. Eğrisi ile doğrusu ile bizim sinemamızın güzel bir örneği.

Hiç yorum yok: